Muammer Erkul, kadim dostlarımdandır. Kendisini tanımadan yazılarını sevdiğim yazardır aynı zamanda. Bu yüzden, kitabının çıkması için uğraştığım nadir insanlardan biridir. Nesil Yayınları’ndayken baya bir peşine düşmüştüm. Ama o pek kitap çıkarma meraklısı değildi. Biraz uzun süren ikna telefonları ve görüşmelerden sonra, Sen İstanbul Olsaydın’ı yayınladık. Ardından Ilıkpembe ve Aşk Mektebi ortaya çıktı.
Muammer Erkul’un kendine has bir okuyucu kitlesi var. İlk kitabının ilk imzasında farketmiştik. Çiçekleriyle gelen, imza için kuyruğa giren ne çok hayranı vardı. Kendi kitapları çıkmış gibi seviniyorlardı. Hepsi de heyecanlı ve mutluydular. Bir kısmı yazdıklarını şiir gibi ezberlemişlerdi adeta, kulak misafiri olduğum kadarıyla şu yazınız, bu yazınız diye bahsediyorlardı.
Kısa, öz, anlamlı ve orijinal bir yazış tarzı vardır. Bazen bir satırı bir makale gibidir, bir makalesi bir kitap. Çok da güzel kelime oyunları yapar. Bu yönünden dolayı gazetenin vazgeçilmez yazarlarındandır. Yazısını geciktirse, okuyanları binbir merakla ararlar bir şey mi oldu diye. Gazetenin telefonları da susmaz.
Kalender biridir Muammer, içtendir, canayakındır. İnsan olarak, insanlara her türlü yardımda bulunur, elinden geldiğince destek olmaya çalışır. Hiç kaprisi, nazı, kibiri yoktur. Doğal ve yalındır. Kıskançlıktan uzaktır, sevgi dolu adamdır. İnsanları da, hayvanları da çok sever. Bahçedeki hayvanlarıyla günlerini geçirir, tavuklarla, kedilerle oynamaya bayılır. Bunları kameraya alır, bizlere de gösterir.
Gezmeye tozmaya meraklıdır, gittiği yerlerin resimlerini çeker, gezi izlenimlerini kaleme alır. Fotograf meraklısı olduğu için, elinden makina hiç eksik olmaz. Başkalarına da bu hobilere teşvik eder.
Sanatalemi.net’de yazmasını çok istiyordum. O an için Muammer ile Ali Murat Güven’in siteye önemli katkılarda bulunacağına inanıyordum. Mehmet Nuri’ye sıklıkla söylüyordum bu yüzden. Sonunda o da yazmaya başladı ve sitemizi takip edenlerin sevdiği yazarlardar biri oldu. Muammer Erkul’un okuyucuları da, yorumcuları da özel. O yorumları okumak da bana büyük zevk veriyor doğrusu.
* * *
Aşk-ı Mevlana bu süreçte ortaya çıkan bir çalışma oldu. Her bir sayfasını titizlikle hazırladı, kendi yaptığı çerçevelere Mevlana’nın aşka dair sözlerini hat yazısı gibi yazdı. Bu yönüyle orijinal bir kitap ortaya çıktı. Bu güzel kitaba, çok güzel bir kapak çalışması yapıldı. İçiyle, dışıyla içe siner bir eser günyüzüne çıktı.
Muammer, 17 Aralık gününde Yazarlar Birliği’nde bu kitabın imza gününü organize etti hemen. Mevlana’nın ölüm yıldönümünde anlamlı bir gündü seçtiği. Bu imzaya benim de gitmem gerekiyordu. Ama gelen giden o kadar çoktu ki, bir türlü yayınevinden çıkıp da iki adım ötedeki Yazarlar Birliği’ne gidemiyordum.
Tam yerimden kalkıyorum, kapıdan içeriye önemli bir dostum giriyor. Onun ardından başka biri geliyor. Mehmet Nuri Yardım, benim bu tür yerlere gitme tembeli olduğumu bildiği için beni arıyor, “Neredesin, herkes burada. Çiçeğini alan gelmiş. Seni de bekliyoruz” diyor. “Tamam, geleceğim şimdi” diyorum.
Mehmet Nuri’nin bu konularda maşaallahı var. İki eli kanda olsa, sanat ve edebiyat etkinliklerini mutlaka takip eder. Başkalarını da böyle teşvik eder.
Sonunda kalkabiliyorum ve soğuk havada Yazarlar Birliği’nden içeriye giriyorum. Muammer Erkul’un kitap imzaladığını görünce rahatlıyorum, kaçırmadan gelebildim çok şükür diye. Muammer’in başında insanlar var, bunlardan biri de Bursa’dan kalkıp gelen ve Muammer abisini yalnız bırakmayan Saliha Malhun. Bu soğuk günde Muammer abisine destek olmaya gelmiş. Onunla ve diğer misafirlerle merabalaşıyoruz. Mehmet Nuri, başka bir sanat etkinliğine geçmiş ama onyedide proğramı varmış gelecekmiş. Saliha hanıma, “sakın ben gelmeden bir yere gitmek yok” diye tembih etmiş.
Muammer Erkul, masada durmadan kitap imzalıyor. Arada gelip gidenler oluyor ama Muammer orada bulunan insanlardan çok daha fazla kitap imzalıyor. Meğer, bazı gelemeyen dostları uzun uzun listeler göndermişler kitap imzalaması için. Kimisi yirmi tane, kimisi otuz tane.. Bu akşama kadar sürüyor.
Akşam için Muammerle programımız vardı; birlikte Enver Ören’in evine gidecektik. Enver Ören Türkiye gazetesinin, TGRT’nin sahibi, Muammer’in de patronu. Bu kitabın fikir babası Enver Ören beymiş, Muammer’e böyle bir kitap yazması tavsiyesinde bulunmuş. Kitap çıkınca, kitabı kendisine takdim etmek için evine gideceğiz. Benden de bahsedince, ben de davetli olmuş oldum.
İmzadan sonra tam çıkmak üzereyken Mehmet Nuri geldi. Onun da Aydınlar Ocağı ile ilgili programı vardı. Programına hiç katılmadan çıkmak olmayacağı için biraz durduk. Biz Enver Ören’in evine gideceğiz, Saliha Malhun da hızlı feribotla Bursa’ya dönecek. On beş dakika kadar durduktan sonra birlikte çıktık, Saliha hanımı Yenikapı’da bıraktıktan sonra yola devam ettik.
Trafik sıkışıktı ve yolumuz baya uzundu. Büyükçekmece’nin ötesinde bulunan Güzelşehir’e gidiyorduk. Çeşitli konulardan konuşa konuşa sıkışık trafikte ilerliyorduk. Vefasızlıktan, hırs yapan insanlardan, bir yere gelmek adına her türlü yolu mübah görenlerden, yanlış işlerden, yanlış anlamalardan ama her şeye rağmen iyi olmaya çalışmaktan, güzel işler yapmaya gayret etmekten konuşuyorduk bir yandan.
* * *
Birisi Ken’an Rifai’ye şöyle der:
– Efendimiz, dünya pek kötü!
– Sen iyi ol.
– Ben iyi olmuşum ne fayda, bu kötülük içinde.
– Senin üstüne vazife değil. Sen iyi olmana bak. Kötülük senin sınırlarında durakladı mı, kalmadı mı? Sana sirayet etti mi, etmedi mi? Sana bulaşamadığı, seni karartıp bozmadığı dakikada kötülük hezimete uğradı gitti.
İnsan benimsediği düsturları unutmamaya gayret etmeli. Hoş unutsa da günün birinde mihnet ve elemle hatırlayıp tazelemeye mahkûmdur. Düsturların, senin hayat ve ebediyyet mayandır. Onları sıkı tut.
Bizim vazifemiz isteyene vermek, dinleyene söylemek, avucunu açanın elini doldurmaktır.
Hak yolunun tâlibine gelince, bu dünyayı Allah’ın evi ve insanları da ailesi bilmeli ve ona göre hareket etmeli.
Ademoğlu evvelâ kendi kendisiyle sulh yaptıktan sonra, cümle âlemle barış haline geçmekle huzur ve sükuna kavuşur, ki işte hürriyet budur.
Birkaç saat süren bir yolculuktan sonra Enver Ören’in Güzelşehir’deki evine geldik. Sıkıntılı zamanlarında dualar ettiğimiz, yüz yüze tanımasak da yaptığı güzel şeyler için takdir hisleri duyduğumuz Enver Ören’in misafiri olmak heyecan vericiydi. Bizden başka az sayıda insan vardı. Enver Ören, güleç yüzüyle hepimize hoşgeldin dedikten sonra, hasbihal etmeye başladı. Vefasızlıktan, günümüzün sıkıntılı hallerinden söz etti. Buna rağmen çalışmak gerektiğinden, iyi şeyler yapmak zorunda olduğumuzdan da bahsetti. Mevlana’yı bol bol andı ve Muammer’in kitabını övdü, bize dualar etti.
Güzel bir gün ve akşam geçirmiştik. Muammer beni eve bıraktığında gece 23.00 olmuştu.
* * *
Bu satırları yazdığım sırada Muammer yanıma geldi. Bir sürü isim listesiyle birlikte kitaplar imzalayacak yan tarafta. Ama maalesef elimizde kitabı kalmamış. Onbeş gün önce basılan kitaptan bir şey kalmamış. Kitap için yeni bir baskı yapmamış gerek. Bir dağıtım firmasına ayırdığımız kitaptan alıp verdim. Muammer öbür tarafta kitap imzalarken, benim kendisi hakkında yazı yazdığımdan habersiz. Artık sitede okur herkesle birlikte.
Aşk-ı Mevlana, yazarına da, bizlere de hayırlı uğurlu olsun.
Allah iyilikten ve iyi dostlardan, güzel işlerden bizleri ayırmasın.
İsmail Fatih Ceylan
Sanatalemi.net
12.1.2008