15 saat aç kalmak! [28 Ağustos 2009 Cuma]

Oruç tutmak da “yolculuğa” benziyor. En büyük benzerliği ise “kalkış” ve “iniş” saatleri. Yani sen vasıtaya girmedikten, uçağa binmedikten sonra istediği kadar “ben yolcuyum” de, veya uçağın ardından koşmaya çalış, faydasız!..
Eskiden tarifelerde “yolcuların içeri alınma saati“ yazardı. Gecikenler bile çoğu zaman yetişirdi uçağa. Sonra birileri, hangi akla hizmetse, uçağın “havalanış saatini“ yazmaya başladı kâğıtlara. Böylece imsakiyeler arasında 15-20 dakikalık farklar oluştu…

Müezzin sesiyle oruca başlamaya alışıktı insanlar. Salâ (veya ezan) okununca son yudumlarını, ilaçlarını içip niyetlenirlerdi… Şimdi ise insanlar “uçağın kalkış sesini” duyuyor! Yani yiyip içmenin kesileceği dakikada değil de, “sabah namazının kılınma vaktinde” uyarılıyorlar…
Acı olan şu ki; çoğu Müslüman samimiyet içinde sahura kalkıyor. Zaman girdikten sonra da hâlâ üç beş dakika yemeye devam ederek oruçlarını bozuyor. Ve ardından 15-16 saat aç duruyor! Yazık değil mi?
Uyarılanlar ise “olmaz öyle şey” diyorlar.
Sanki bu konunun gerçek oluşu; benim “olmaz” deyişim veya senin “olur” deyişinle değişecekmiş gibi!

Ben her imsakiyeye inanırım, demeden önce araştır bari yalan söylemeyenlere sor, eski takvimlere bak! Enlem, boylam, sahil, yayla, dağ, deniz gibi her şey, hatta binaların yüksekliği bile etki ediyor vakte. Bütün bunlar hesaplanıp “temkin vakitleri“ konulmuş, oruçlar ziyan olmasın diye. Uymak lazım. “Günahı onların boynuna” demek çare değil ki; sen, kendi çocuğunu yangından kurtarır gibi ilk önce kendi orucunu kurtaracaksın!..
Şimdi, iki yol kalıyor: Ya “temkinsiz imsakiyelerden” 15-20 dakika önce niyetleneceksin… Veya fazladan 15 dakika (ezan okununcaya kadar) yiyerek 15 saat aç duracaksın!
Temkinli, dikkatli, akıllı yolcu hiç “UÇAK KALKMADAN ÖNCE” uçağa binmiş olmaz mı?

Stop
Muammer Erkul
28 Ağustos 2009 Cuma

15 yorum

  1. Author

    Bu konu, ancak bu kadar güzel anlatılabilir doğrusu.
    Helal olsun.

    ABDÜLLATİF UYAN

  2. Çok güzel ifade etmişsiniz üstâdım.
    Çok beğendim. Kaleminize, gönlünüze sağlık…

    ŞAHİKA ATEŞ

  3. Kimileri niyetlidir, kimileri sadece aç kalır. Ve bunun farkında bile olamazlar..
    Dikkat etmek lâzım vesselam…

    BURAK

  4. Author

    Bu yazı, 28 Ağustos 2009 Stop isimli Türkiye Gazetesi’ndeki köşenizde yazmış olduğunuz “15 Saat Aç Kalmak!” isimli yazınıza eleştiridir.

    Konuda belirtmiş olduğunuz Temkin vakitleri ve bu vakitlere göre hazırlanmayan imsakiyelere göre İftar ve Sahur yapan vatandaşlarımızın boşu boşuna açlık çektiklerini ifade eden yazınız tam bir fiyasko ve Allahu Teala’nın sonsuz merhametini göz önüne almamış bir kelimeler topluluğundan başka bir şey olmamıştır.

    Büyükler namazın tüm şartlarına riayet etmek gerektiğini ifade etmişler ve cemaatle kılınan bir namazın belki o anda kabul olunan bir namaz hürmetine bizim de kıldığımız namaz kabul olur diye cemaatle namaz kılmayı daha eftal olarak tanımlamışlardır.

    Burada Büyüklerin ifade ettiği kabul olunan bir namaz hepsinin de kabul olunmasına vesile olabilir şeklinde olduğunu unuttunuz mu?
    Peki bu durum neden oruca gelince olmuyor?

    Yazınızda “…çoğu Müslüman samimiyet içinde sahura kalkıyor.” şeklindeki ifadenizde “samimiyet” kelimesi ne kadar manidar değil mi?

    Türkiye Gazetesi’nin Menkıbeler kısmında anlatılan Mübarek Ebul Hasan Harakani Rahmetullahi Aleyh:
    “Samimi bir kalb ve dil ile yapılan dualar geri çevrilmez. İbadetlerinizde samimi olunuz” demiştir.
    Peki sizin de ifade ettiğiniz üzere bu kadar samimi olup ta İftar ve Sahurunu resmi bir kurumun yani Diyanetin belirlediği İmsakiyelerle yapan insanları nasıl olur da 15 saat aç! gibi bir tabire yakıştırır ve bu samimi insanların oruçlarının kabul olmadığını söylersiniz?

    Bir Namazın diğerlerinin hörmetine kabul olabileceğini söyleyen siz nasıl olur da Oruç için aynı şeyi söyeyemez ve direkt olarak kabul edilmediğini ifade eder?
    Allahu Teala Kuran’da
    De ki: “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”[82]

    Şimdi siz bizim Allahu Teala’nın rahmetinden ümit kesmemizi mi söylüyorsunuz? Belki bunu bilmeden yazınıza yansıttınız. Ne yazık size! Alemlerin Yaratıcısı Allahu Teala Hazretlerini sonsuz merhametini kendi merhametsizliğinizle mi kıyaslıyorsunuz?

    Size şunu açıkça söylemek istiyorum ki: Bu yazınızdan Hakk Teala katında sizden şikayetçi olacağım. Bu yazınız Türkiye’de samimi olarak ifade ettiğiniz insanları incitmiştir ve ben de onlardanım. Dilerim Allahu Teala bu acımasızlığınız ve merhametsizliğinizin hesabını sorar.

    İSİMSİZ

  5. İnsanlarımızı bu şekilde bilgilendirmeye çalıştığınız için çok teşekkürler. Siz bilinçli bir Müslüman olarak doğru olanı anlatmışsınız bu seviyeden sonra uyup uymamak, kendi bildiğinde yanlış ta olsa diretmek insanlara kalmış. Üniversite yıllarımda beraber mescide gittiğim bayan arkadaşları pantolon ile namaz olmaz diye uyardığım halde “niye olmasın ben iyi bir hocaya sordum oluyormuş” cevabını almıştım. İnsanların yıllarca iyi niyetle yapmaya çalıştığı ibadetler nasıl da sabun köpüğü misali kayıverip gidiyor değil mi?
    (Rabbim merhametini esirgemesin)
    Nerede o, sırf abdestin sünnetlerinden birini yıllar sonra öğrenip akabinde tüm geçmiş namazlarını kaza eden anlayışlı zihinler…

    DR. ANESTEZİ

  6. Muammer bey makalenizdeki benzetme muthiş.
    Biz zaten temkin vaktini dikkate alan imsakiyelerden kullaniyoruz, ama uçak benzetmesi konuyu çok güzel izah etmiş. Konunun önemini daha iyi anladık.
    Kaleminize sağlık.

    MEHMET APAL

  7. Yazınızı beğenmekle birlikte bir kısmına hiç katılmadım ya da gönlüm katılmaya el vermedi. Özellikle orucu “15 saat aç kalmak” olarak tanımlamanız bende bir ciddi anlamda bir burukluk oluşturdu.
    Ne kadar genç olsam da bu yaşıma kadar hep arkasında durduğum bir laf vardı ama bu yazı ne yazık ki onun tam tersini ifade ediyor:
    “Ameller niyetlere göredir” biz bütün iyi niyetimizle Allah için gecenin bir vakti kalkıyorsak onun rızasını almak için gün içinde bazı şeylerden fedakarlık ediyorsak inanıyorum ki o da bu davranışlarımızı zamanı geldiğinde ödüllendirecektir.
    Ama yine de yazınızdaki saat konusunu haklı buldum ve hemen araştırdım bir hocamın tavsiyesi üzerinede farkında olmadığım ve gerçekten dikkat edilmesi gerken birşey öğrenmiş oldum.
    Sizin de belirttiğiniz gibi ülkemizde iki çeşit takvim kullanılmakta ve bunlardan biri temkinsiz biri ise temkinli olmakta, eğer temkinli takvime göre hareket eder isek en azından aklımızda bir şüphe kalmaz ve doğrusunu yapmış oluruz. Araştırdığım kadarıyla Türkiye takvimi şu anda en uygun olanlardan bir tanesi.
    Yazınız için sağolun elinize sağlık…

    CANER DİNÇ

  8. Çok güzel resim çiziyorsunuz. Herkes “size bu çocuk ressam olacak” diyor, misal olarak… Lisenin sonunda; bir sene boyunca, o çok istediğiniz güzel sanatlar fakültesinin sınavları için hazırlanıyorsunuz.
    Fakat, sınav günü uykunuz ağır basıyor ve biraz geç kalkıyorsunuz. Vardığınızda, sınav başlayalı 35 dakika olmuş. O sınava girebilir misiniz?
    Hayır. Çünkü, ilk 30 dakikadan sonra gelenler sınava alınmazlar!
    Ama bu sizin hayatınız… Hayalleriniz…
    “Ben çok iyi bir ressam olacaktım, ülkemi temsil edecektim” diyebilir misiniz?
    Maalesef… Sınavın kuralları bellidir.
    Ha, görevlinin insafına bağlı olarak belki de girersiniz, kimbilir? Belki…

    İslam, ayrıntılar dinidir. Hepsini de öğrenmek gerekir. Mesela, namazda secde yaparken ayakların ikisi de yerden kalkarsa, [aynı anda havaya kaldırırsanız] namazınız bozulur. “Bilmiyordum” diyemezsiniz, bu ayrıntıyı da öğreneceksiniz.

    Nitekim; bugün bir çoğumuz, en azından bir kez, farklı saatleri olan iki imsakiyeye denk gelmişizdir. “Neden” diye sorup araştırmak zorundayız. Hoş çok zor da değil… Google çağındayız. Sadece “farklı imsakiye” yazmamız yeterli…

    Ha, Rabbimden ümit kesilmez. Affeder. Belki…

    BİLAL

  9. Sayın İSİMSİZ;
    Asıl siz, namaz için bildirilmiş bir durumu, islam alimleri, veliler bildirmediği halde “oruç için de olacağını söyleyerek” kafanıza göre nasıl hüküm verirsiniz?

    Sizin şu lafınızın ardından giden olursa asıl o zaman sizin yakanıza kimlerin yapışacağını, kimlerin sizi Hak tealaya şikayet edeceğini oturun da asıl SİZ düşünün!
    Tövbenizi görmezsem birinci olarak BEN şikayet edeceğim, bunu da bilin!

    Neden insanlar “ben de dikkat edeyim bundan sonra. Gidip bir kişiyi de ben ikaz edeyim de hiç değilse bundan sonrası düzgün olsun” demez de gelip buraya bir çuval laf düzer, bu da düşünmeye değer, oldukça manidar bir durum…

    Ayrıca bu bahsettiğiniz durum anlaşılmayacak bir durum değil ki. Size tavsiyem bu yazınızı [iki imsakiye arasındaki farkı söylemeye cesareti olan, iki şakşak uğruna susmaktan haya edeen, üç kuruş maaş korkusuyle çenesini kapatmayan, bu toprağın bir altı olduğunu iyi bilen, tabir caizse delikanlı hocalara… Ya da http://www.dinimizislam gibi sitelere] aynen gönderip, sorun, doyurucu şekilde güzelce izah edilecektir size…

    İSİMLİ

  10. (Alahü teala affeder belki) diyorsunuz, evet inşallah hataları günahları affeder, belki…
    Ama bir de yapılmamış bir ibadet var ise…
    Yani kapısından içerdi girilmemiş bir sınav varsa not alır mı insan…
    Veya binilmemiş bir uçak varsa, başka bir kıtaya gider mi insan?

    Yani on beş dakika daha fazla yiyebilmek için bu kadar mücadele, pes doğrusu!..

    Bir kaç sene sonra da diyanetin başına bir ekip gelse ve “elli yaş üstü kişiler öğlen 3’te iftar edebilir” dese ne yapacak bu insanlar?.. Hayret yani!

    ESK.AYŞE

  11. Merhabalar, yazınızdaki samimi düşüncelerinize katılmakla birlikte şunu ekleme gereği duyuyorum;
    temkin insanın kendi kendisine uygulaması gereken bir şeydir en başta. Bugünkü imsakiyeler, imsak yani, kendine hakim olma vaktini temkin süresi katmadan yazabilirler fakat aslen doğru olan da budur. Bir-iki dakikalık yanlışlıklar ortaya çıkabilir bunu da bizlerin, yani oruç tutan cümle insanın kendisinin dikkate alması lazım gelir. Ezanın okunmasına saniyeler kala ağzını tıka basa dolduran insan kendisi hatalıdır. Kaldı ki önemli olan imsakiyede yazan vaktin yanı sıra müezzinin bizlere duyulan sesidir de.

    Diğer yandan; madem ki on dakika fazla yemek için insanlar on beş saat aç kalıyor diyebiliyoruz, öyleyse akşam ezanı vaktinde de ezanı duyar duymaz değil de bir temkin süresi olarak on dakika sonra açalım oruçlarımızı? Akşam ezanına ve ezan vaktine tastamam güvenen bizler neden imsakta da aynısını yapmayalım?

    Sizin düşüncenizle şu sonuca varıyorum. Akşam ezanını duyar duymaz dini gereği oruç açan cümle vatandaş içinde de hemen orucumu açacağım düşüncesiyle on beş saatini aç geçirmiş kimseler mevcuttur ve onlara temkin süresini hesaba katmadıkları için yazık olmaktadır.

    Haksız mıyım?

    MURAT ŞAHİN

  12. Author

    Günlerdir gözlerim faltaşı gibi açılmış olarak okuyorum buradaki satırları.
    İnsanlara gerçekten de bu kadar mı unutturulmuş bu incelikler, yoksa sadece laf olsun vakit geçsin diye mi tartışılıyor!!!

    Arkadaşlar!
    Herkesin elbette bildiği gibi veya en azından bilmesi gerektiği gibi;
    1- Güneşin doğuşu,
    2- Öğlen vakti ve
    3- Güneşin batışı, tam olarak tespit edilebilir bir “AN”dır. Saniyelik bir durumdur… Fakat;
    1- Yatsı vakti,
    2- İkindi vakti ve
    3- Sahur vakti bir an değil de belirli bir aralık, bir “ZAMAN DİLİMİ”dir…

    Şu an bu sözü anlayanlar anladı, anlamak istemeyenler ise anlamayacak!

    İbadetleri ise, ibadetlerin lehine kayırmak, yapmak evladır.

    İftar konusuna gelince; elbette haklısınız sayın arkadaşım.
    Aynen dediğiniz gibi; pek çok kimse iftar sofralarında da elindeki lokmayı “LOP” diye yutmaya hazır beklemez ki zaten…
    Vaktin girdiğinden iyice emin olur…
    Ezanların okunup bitmesini bekler…
    Hatta çoğu kimse önce akşam namazını kılar ve yani beş on dakika geç açar orucunu…
    Zaten doğru olan da budur.
    (Biz öyle yapmaktayız, umarım siz de öyle yapanlardansınızdır.)

    Zaten böyle dikkatli olunmadığı için de her yıl en az bir şehirde, bazı “hızlı” müezzinler yüzünden “toplu oruç katliamları” yaşanmaktadır ya!
    Saygılar sunarım; önce temkin vakitlerine, sonra da temkinli olanlara…

    CELALEDDİN H.

  13. Peygamber efendimizin iftarı erken açmamız yani acele etmemiz konusunda uyarıları ve örnekleri var. Sahuru da geciktirmemiz konusunda. İftarın saati 1 -2 dakikası belki o kadar benim nezdimde önemli değil ama Allaha bunun için yalvarmak gerekir. Kaldıki atom saatine göre de oruç tutup harama bakıp el uzattıktan sonra herhangi bir anlamı kalmıyor orucun. O yüzden kanımca ufak ayrıntılara takılmadan ramazanın feyzinden bereketinden yararlanmaya bakmalıyız. Sonuç itibarı ile günahlar ve sevaplar da kişisel oluyor.

    FUAT ÜSTKAN

  14. İstanbul…
    Bir ucu Beylikdüzü taraflarında diğer ucu Gebze’ye dayanmış… Fakat “İstanbul için iftar vakti” dendi mi azıcık çoğrafya bilgisi olan herkesin aklına bu iki uç arasında zaman farkı düşer. Dini konularda ayrıntı olmaz, bir şey ya vardır ya yoktur. İslam dininde açıklığa kavuşmamış tek bir mesele bile kalmamıştır ki bazı şeyler detay, ayrıntı olsun!
    En basitinden bir sınav örneniğini, ÖSS’yi ele alalım. Kağıtlar dağıtılır herkes aynı anda sınava başlar. Bitiş zamanında herkes kalemini bırakır. Neden, çünkü kural öyle! Ufacık bir sınavda bile kurallara uyurulurken, Allah-ü Teala tarafından bildirilmiş, ehli sünnet alimleri tarafından her asırda anlatılmış temkin zamanına uyulması neden bu kadar zor geliyor ve dahi “aman canım 2-3 dk lafı mı olur, sen kalbe bak” gibi lâkırtılar öne sürülür. Acaba bunu diyen kaç kişi aynı sözleri bir sınav görevlisine söyleyebilmiştir, ya da aman sınavım yanmasın mı demiştir!
    Evvela “temkin nedir” bu geliyor insanın aklına. İslam Alimleri bunun için buyurmuşlar ki:
    “Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan şehrin arazisinin yükseklik ve alçaklık, doğu-batı, kuzey-güney, genişlik gibi durumları göz önüne alınması gereklidir. Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da en anormal hâli düşünülerek, bütün bu şartların hepsini karşılayarak, vakti emniyet altında tutacak zamana, vaktin temkini denir. Bu vakit, ibadet vaktinin emniyeti bakımından zaruri olarak konulması şart olan bir zamandır. Temkinsiz yapılan ibadet, vaktin dışında yapılmış demektir.”

    Kıymetli İslam Alimlerimiz neleri göz önüne alarak araştırıp hesaplamışlar, ve bizlere sunmuşlar…
    Onlar senelerini bu ilimlerine vermişlerken bizler 10 dakikanın hesabını yapıyoruz. Pes! Bir kaç dakika önce olmuş sonra olmuş ne fark eder ki, diyenler için ise şu cevap yetişir:
    “Sonra olması fark etmez de önce olması çok şey fark eder. Çünkü namazları vaktinde kılmak şarttır. Birkaç dakika önce kılınsa namaz sahih olmaz. Oruç da böyledir. Güneş batmadan önce yiyip içilince, oruç sahih olmaz. Namazları vakit girdikten üç-beş dakika sonra kılmakta hiç mahzur yoktur. Güneş battıktan 5-10 dakika sonra orucu açmakta da mahzur yoktur. Hatta yıldızlar görülünceye kadar geciktirmek caizdir. Nur-ül izah şerhinde; “Bulutlu gecelerde, orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyatlı davranarak oruç açmayı biraz geciktirmelidir. Yıldızlar görülmeden önce iftar eden acele etmiş olur” buyuruluyor.”

    Ve daha geçen senelerde camiinin birisinden ezan sesi yerine zeki müren şarkısı duyulduğu (http://www.haber7.com/haber/20080411/Ezan-yerine-Zeki-Muren-caldi-Video.php), akşam ezanının erken okunup beldedeki insanların oruçlarını erken açtıklarını (http://www.bolununsesi.com/haber/arsivoku.asp?tur=1&id=5809&tarih=2005-10-24)unutmadık. Onları yaşayanlar belki bizler olmayabiliriz fakat ol- ma- ya- ca- ğı- mız- ın garantisini kim verebilir? Temkin ile hareket edersek böyle bir şüphemiz de kalmaz.

    Ayrıca bu kadar önemli bir konuyu, her sene bizlere hatırlatan, oruçlarımızın tehlikeye girmemesi için bu yazıları ele alarak bizi uyaran Muammer Erkul’a canı gönülden çok teşekkür ederim.

    Velhasıl sözlerin büyüğü Büyükler’in sözleridir:

    Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamaya,
    Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çoktur sana (M)

    Eğer içerde kimse varsa, bir söz de yetişir! (M)

    Saygılarımla.

    (Yazı içinde bulunan tırnak(“) içindeki bilgiler http://www.dinimizislam.com/detay.asp?aid=1079 adresinden alınmıştır. Ki bu site de nakli esas alarak hazırlanmıştır.)

    T.K.

  15. Bu yazının okuyanları ümitsizliğe düşürdüğünü düşünen ve yazan arkadaşlar, bu kadar üzülmeyin yaa…
    Ülkemizde din konusunda (şeytandan ödünç aldığı) ümit torbasından bonkörce ümit dağıtan hoca namlı o kadar çok şaklaban var ki… Bırakın ümidin fazlalıklarını kırıp, doğrusunu araştırmaya sevk edecek yazılar yazılsın.

    Artık ekranlarda, muhtelif fetva merkezlerinde kişiye, keyiflere göre verilen fetvaların bini bir para…

    “Yap da nasıl yaparsan yap, Allah kabul eder” diyenler…

    “Namazı amuda kalkarak kılsan da olur, yeter ki kalbin temiz olsun” diyenler…

    “İlaçlarını alabilirsin, ihtiyaç duyduğun her bir işi yapabilirsin, orucuna hiç bişeycik olmaz. Bunlar İHTİYAÇ çünkü” diyenler…

    İftara üç-beş dakika kala orucumu bozdum, orucum oldu mu acaba?” diye soran vatandaşa, “Üç-beş dakika kurtarır; olur olur!” diyebilen Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar!..

    Ve daha neler…

    Merak etmeyin ümit bonkörü hoca(!)lar sayesinde halkımız fazlasıyla ümitvâr… Bunun için değil mi, ibadetler ibadetten başka her şeye benzetilir oldu!

    Bu arada, Mehmet Oruç beyefendinin Arı Sanat Yayınevinden çıkan “Dinlerarası Diyalog tuzağı ve Dinde Reform” isimli kitabını daha önce okuyamamıştım. Dün bir yakınımın evinde görünce okumaya başladım ve okudukça küçük dilimi yutayazdım! Ve hemen birkaç tane alıp sevdiklerime hediye etmeye karar verdim. Bu konuyla da doğrudan olmasa da dolaylı olarak çok yakından alakalı olduğunu düşündüğüm için buradan yazmak istedim. Bütün arkadaşlara okumalarını tavsiye ediyorum.

    KARANFİL

Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir