O sabah heyecansız olanı yoktu sanırım aralarında. Elleri ayakları dolaşıyor, cümleleri karışıyor, yürekleri tıpırdıyordu okul yolunda… Çünkü son günüydü okulun; karneler dağıtılacaktı… Mahallelerden gelen cadde ve sokaklardan üçer beşer yürüyenlerle, okulun bahçesine toplanıyordu herkes… Karne günü; tören günüydü de aynı zamanda ve ödül günüydü… Karne günü; ak koyunla kara koyunuDevamı

osmanl_cumh1

  Osmanlı Cumhuriyeti Film başlıyor. Sarı bir ekin tarlasının önünde “Selanik 1888” yazısı okuyoruz. Sarışın bir çocuk koşuşturarak karga kovalıyor. Başını kaldırıyor; ağaçta bir kafes asılı. Uğraşarak tırmanıyor, tam uzanıp kafesi alacakken tutunduğu dal kırılıyor. Ağaçtan yere çakılan çocuk, hareketsiz kalıyor!.. Sahne değişiyor. “İstanbul 2008” yazısının ardında; şu anki İstanbul’uDevamı

İlaç şe­ker­le kap­lı ol­ma­sa; ..onu kaç ki­şi yu­tar! ….. Şükür­ler ol­sun; yağ­mur mev­si­mi ço­cuk­la­rı­yız… Ka­vu­ran ateş ve ku­ru­tan ku­rak­lık biz­den ön­ce­de kal­mış! Öy­ley­se za­man fi­liz gör­mek is­ti­yor ar­tık ze­mi­nin üze­rin­de, fi­liz­ler gör­mek is­ti­yor… Han­gi fi­liz­ler?.. Yon­ca ile çı­nar bir­lik­te bur­nu­nu çı­ka­rı­yor top­rak­tan; ama bi­ri­nin öm­rü al­tı ay, di­ğe­ri­nin­ki al­tı yüzDevamı

Bir adam, bir şey­le­rin de­li­si ola­cak! Kal­bin­de­ki da­va­sı­nı; san­ki ci­ğe­ri­ne sap­lan­mış oku ka­nır­tıp kı­rar ve tem­re­ni­ni te­nin­de bı­ra­kır gi­bi için­de sak­la­ya­cak… Her adım­da ve her ne­fes­te du­ya­ca­ğı iş­te bu sı­zı­nın in­le­me­le­ri; ..onun des­ta­nı ola­cak! Bir adam, bir şey­le­rin de­li­si ola­cak! Her de­li ve­lî ol­mu­yor ama, ve­lî­li­ğin yo­lu de­li­lik­ten ge­çi­yor; ken­di­niDevamı

Bütün gözleri üzerinde toplasa da; kendi kahverengi dolabında yapayalnız yaşayan, kocca bir salon saatinin duyguları içinde hissederim kendimi!.. Peşinde insanlar yürüyen bir mayın eşeğinin attığı adımlardan daha tedirgin olurum; dilimden dökülen her sözde, kalemimin yazdığı her satırda. Belli etmem sadece… Eroin koklayan bir gümrük köpeği… Veya, enkaz altında beden arayanDevamı

Kim, kimin gözünü siler bu dünyada; kim bilir!.. Gitmek nedir, ve kalmak hangisidir?.. Kalanlar mı teselli edilmelidir gidenin ardından, yoksa varan mı; geride bıraktıkları için?.. İşte nehir; öyle veya böyle geçeceksin karşıya!.. Bu, bilinen… Bilinmeyen ise; zamanı! Yani, kudurmuş bir nehrin, ağaçları ve kayaları ve keskin buz parçalarını; çocuk oyuncaklarıDevamı

A harfine basınca U, W’yi tuşladığında G gözüküyor ekranda; ve dokunduğu her harf başka bir harfe dönüşüyor! Sorunca da; “önündeki klavyenin Q olmasının fark etmediğini, çünkü hiç bakmadan F’e göre yazdığını, çünkü eskiden kursa gittiğini”, söylüyor! Bir köşe yazarı, kampanyadan bilgisayar alıyor. Sevkiyattan önce “klavyesinin F olmasını” istiyor. Ama “bütünDevamı

Ne zaman bir sıkıntısı olsa… Ne zaman yorulsa, bunalsa, üzülse veya kendini yalnız hissetse… Ne zaman bir güzellik görse, sevinse, içi içine sığmaz olsa hep bir resim çıkartıyordu cebinden; ona bakıyor, onunla konuşuyordu… Zorluklar hiç umurunda değildi. Biliyordu ki; bütün dertler geçici… Biliyordu ki; kendisi de bu kışlanın ne ilk,Devamı

Şu an, Çamlıca Tepesindesin… Belki şimdiye kadar ayağının değdiği, ve üzerinde durabildiğin en yüksek noktadasın… Belki beni ne çok sevdiğini düşünüyorsun şimdi, belki de seni nasıl sevdiğimi… Rüzgâr; çözülmüş eşarplar gibi çekip aldıkça düşüncelerini başından, ve uçurdukça Marmara’nın üstüne doğru… Sen, Karadeniz’den esen karayelden siyah bir şal daha tutup sarmayaDevamı

Çok şaşıracaksınız!.. Görüp bildiğimiz her şeyi, kendi zamanımızda yaşayanlar dün yaptı sanıyoruz ya… Halbuki dedelerimiz de neler yapmışlar neler… Aşağıda, İstanbul’un tarihi, sosyal ve kültürel ilklerinden bazılarını bulacaksınız… Haydi bakalım; tarihin içine doğru, iyi yolculuklaar!.. 15. ASIR: 1453 İstanbul fethedildi, Orta Çağ bitip Yeni Çağ başladı (29 Mayıs), Not: 29Devamı

Çocuklukta alınan bilgiler mermere kazınmış gibiymiş Yaşlılıkta alınanlar suya yazılmış gibi. Elbette şimdi daha çok okuyorum, daha çok tarıyorum ama zemin su olunca kayıp kayıp gidiyor. Ama dedemin dedikleri, ninemden gördüklerim “taş gibi” duruyor. Granite çekiç ne desin. Balyoza bile gülüyor. Vur, bir daha vur, tek kıymık kopmuyor. Bilirsiniz buDevamı

Bunu yüz kere yazsak yeridir: Bir gün, sağına ve soluna doğru uzayan iki yolun başında duruyor olacaksın.. Tam karşındaki üçüncü yoldan biri gelecek… Yaklaşıp, önünde duracak. Soracak, veya “hangi tarafa gitmesi gerektiğini” öğrenmek için soran gözlerle bakacak… Sen yalnızca; -Şu yöne, diyeceksin… Ya da hiç konuşmadan, kitap tutan elinle işaretDevamı

Filmin özeti şöyle: İntihar ettiği için başı kesilen bir kadının nalbant kocası, köyün papazı kendisine; “Haçlı ordusuna katıl ki karını ve kendini affettir. Karın cehennemde başsız olarak ne yapacak” diye baskı yapınca, onu öldürüp; gelirsen baban olarak seni de Kudüs’e götürürüm, demiş olan bir baronun peşine takılmış… Oğlunu korumak içinDevamı

Bursa kuşatma altındaydı.. Çadırın önünde duran at soluyordu… Telaşla yere atlayan süvari, az sonra huzurdaydı… -Pederiniz sizi emreder, dedi. Derhal gidelim!.. Bu, soğuk bir emre benziyordu. Sustu, soran bakışlarını habercinin gözlerine doğrulttu Orhan Gazi. -Onu diri bulabilecek miyim? -Allah isterse!.. Orhan Gazi önde, diğerini ardında bırakarak adeta uçtu, ve babacığınınDevamı

Osman Gazi Yenişehir’i merkez yapmış, burada ikamet ediyordu. Bir gün, Germiyan tarafından birisi; -Buranın pazar bâcını bana satın, dedi. -Bâc nedir? Diye sorunca Osman Gazi, adam da; -Pazara her kim yük getirirse ondan akçe alayım, dedi. -Bre adam! Diye gürledi, Osman Gazi… Bu pazara gelenlerin sana borcu mu var daDevamı

Bir martının daha uzuyor gölgesi denizde… Bir güneş daha soğuyor, düşünce ufkunun en batısında… Bir baba daha tutunmaya çalışıyor kızının koluna, düşmemek için ve düşmesin diye!.. ….. Keçiboynuzu satan bir Rum çocuğu geçiyor, sürerek arabasını… Yere sürünüyor ayaklar, sedyeleri iterken… Veya birilerine sürünüyor ayaklar, sedyelerin üstünde… Kimler karar veriyor insanların,Devamı

Geçen hafta bugün size köpeğimden ve yine aynı yazıda, başka bir şehirde yaşayan arkadaşımdan bahsetmiştim. Bir haftadır eğer benimle olsaydınız, inanın hayret ederdiniz; bu yazıyla ilgili olarak kaç defa arandığıma… Sevindim de aslında diğer yandan; demek ki köşemiz okunuyormuş… O yazıyı kaçıran varsa, hatırlatayım tekrar: Yavru bir köpeğim var, “Fıstık”Devamı

Kir, pas ve yağdan mı; yoksa sadece, bunca yıldır üstünde tepinmiş olan zamandan mı böyle karardığını anlamadığım bir masa… Masanın ortasında; “demir, çivi, tel ve biraz da tahta” olarak hatırladığım “çok önemli” bir makine… Bu çok önemli makinenin başında; tepesi saçsız, kaşları çatık ve bilekleriyle dirseklerinin arasına, adı bile belliDevamı

Edirne’ye varmak üzereyken güneye saptık. Yarım saat kadar süren bu yol bizi Ergene ırmağı üstüne kurulmuş upuzun bir köprünün başına getirdi. Şehrin ana girişi olan köprüyü aşarken hayret ediyor insan; taa Sultan 2’nci Murad Han zamanında yapılan, uzunluğu 1400 metreye yaklaşan ve 173 su gözü bulunan bu eserin; 560 küsurDevamı

Satın aldığım kömürün parasını ödemeye gittiğim zaman istemiştim onu Musa’dan… -Dişi ama, dedi. -Olsun, diyerek aldım; fıstık renkli, kısa bacaklı, uzun gövdeli, kara suratlı, annesini emmeyi yeni bırakmış, ağzındaki bazı süt dişleri bile değişmemiş olan o köpek yavrusunu… Fıstık, çirkince bir şey aslında; ama çok sevimli. Daha da önemlisi; oDevamı