Acaristan [30 Haziran 2006 Cuma]

Hani bazen o kadar aç olursunuz ki, iştahınız kapanır… Bazen de uykusuzluktan uyuyamazsınız… İşte şu an, benzer bir ruh hali içinde, yazamıyorum; yazılacak şeylerin çokluğundan!..
Bütün hayatım, ve bütün hayatınız; acı çeken insanlara üzülmekle ve acı çekilen bölgelerin hikayelerini dinlemekle geçti, değil mi? Küba, Kamboçya, Etiyopya, Somali, Nijerya, Kongo… Sibirya, Kore, Türkistan, Bengladeş… Arnavutluk, Bosna, Batı Trakya, Belene, Nazi ve Doğu Almanya… Kuzey Kıbrıs, Filistin, Kudüs…
Kimileri açtı bunların, kimileri ateş altındaydı, kimileriyse doğal felaketler içinde kıvranmaktaydı. Onlarca ülke ve yüzlerce problemdi ama hemen her biri, hepimizin zihnindeydi…
Hayretler içinde kaldım; peki bunların arasında neden Batum yok?.. Acaristan neresi, niçin bilen yok?

Türkiye Gazetesi 1993 senesinde 1/11.000.000 ölçekli “Türk Dünyası Haritası” isminde bir harita dağıtmıştı. Sanıyorum o zamanlar bir iki milyon adet basılmıştı… Henüz gazetede yazı yazmıyordum ve bir reklam-tanıtım ajansım vardı. Şans işte, o haritayı çizmek bana nasip olmuştu. Gazetenin başdanışmanı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş idi. Son derece kibar ve alçak gönüllü bir beyefendi. Hem insan yanı hem de ilmî tarafı kolay rastlanmayacak ölçüde…
Zaman zaman buluşur ve çizimler üzerinde konuşurduk. Toplantı masasının üstüne serdiğim koca haritanın her santimine çok dikkat eder; dalar, gözlerini kısar ve “şu şehrin noktasını iki milim daha kuzey batıya çek” filan derdi… Üzerinde çalıştığımız şehirler hakkında küçük küçük bilgiler de anlatırdı…

Günün birinde, adını burada kullanmayacağım adamın biri, kanalın birinde; güya gazetemizi karalama hülyasıyla “sarı leke” olarak bahsetmişti haritamızın bir bölgesinden… Hani, güzel yurdumuzun bir parçasını sanki farklı bir cumhuriyet olarak ilan etmişiz hezeyanıyla!..
Elbette biz haklı çıktık!
Yılların adamı, “koskoca” bilinen gazeteci bile; bahsi geçen bu üç bin kilometre karelik alanın Türkiye sınırları içinde mi yoksa dışında mı olduğunu anlamıyordu… Yani o kadar yakındı bize ve işte o kadar iç içeydik… Hemen Artvin’in bitişiğiydi… Hopa’dan bindiğin minibüs seni koca bir kayanın içindeki tünelden geçiriyordu ve Acaristan’a (Acara Muhtar Cumhuriyeti) giriyordun. Acar Türklerinin arasına…
Fakat isimleri senin ismine benzemiyor, ve sen onları anlamıyordun onlar da seni!..

Büyük Larousse (1992 baskılı) diyor ki “Acaristan” maddesinde:
Gürcistan’a bağlı ülke ve özerk cumhuriyet; 3.000 km2, 393.000 nüfus. Merkezi Batum (136.000 nüf.) Nüfusun çoğunluğu Acar’dır, ondan sonra Gürcü’ler gelir. 1878’de Rusların eline geçen bölge, 1921’de Sovyet rejimi kurulunca özerk bir cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlandı. Çoruh’un kollarıyla yarılmış engebeli bir bölge olan Acaristan yumuşak iklimli, bol yağışlı ve yarı tropikal ürünler yetiştirilmesine elverişlidir: Çay, tütün, turunçgiller. Türkiye-Gürcistan arasında bağlantı sağlayan Sarp sınır kapısı Acaristan’dadır.
Acarlar (Acaralar, Acaralılar): Karadeniz’in güneydoğusunda Acaristan (esk. Kolhida) denen alanda yaşayan kavim. 1627’de toprakları Osmanlı İmparatorluğu’na katıldı, Türk-İslam etkisine girdi. Çoğunluğu Müslüman oldu. 1878 Berlin antlaşmasıyla Rusya’ya verildi. Kısa bir süre yeniden Türk egemenliğine girdiyse de 1921’de Rus yönetimine bırakıldı. Anadilleri Gürcü dilinin bir lehçesidir.

Yazacak çok şey var, demiştim ya; bugünlük bu kadarını (Acaristan diye bir yer var) demek için yazdım. “Gördün de niye duyurmadın” diye sorarlar sonra insana!
 

Stop
Muammer Erkul
30 Haziran 2006 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir