Bazısının canı ne görse almak ister.
Uzanır, ve alamazsa üzülür, ve ağlar bazen. Fakat arkasını dönünceye kadar unutmuştur bile çoktan. Çünkü o sıra zaten başka bir şey görmüştür ve artık onu istemektedir.
Sonra bir başkasını ister ve sonra bir başkasını…
…..
Alsa, hemen tadına bakar; hoşlanırsa yer, ve doyunca bırakır.
O zaman zorlasan bile yemek istemez ve yemeyeceği şeyi de almak istemez. Ta ki tekrar acıkıncaya kadar…
…..
Bu iş, çocukluğun işidir;
Yani her gördüğünü kendisinin sanmak ve ona el uzatmak…
Bazısının canı, ne görse almak ister, ama düşünür "uygun" olup olmadığını… Nedir yararlı olan, nedir kalıcı olan, nedir pahalı olmayan…
Bazen canı ister, almaz, veya alamaz…
Bazen de istemez ama bilir ki; almak zorundadır!
…..
Aldığını dener, ve yer ve sonra tekrar ve uzun zaman sonra bile yenir halde tutabilmenin yollarını keşfeder…
Bugün, yarın, sonraki gün değil; uzun yıllar sonrası için bile yiyecek istif eder…
…..
Bu iş, büyüyenlerin işidir;
Yani lüzumlu sanılan her şeyi kendinde biriktirmek…
Bazısının canı, gördüğü her kimseye uygun bir şeyler vermek ister; elinde ne var ise. Bazen bir ekmek, bazen bir şeker, bazen bir kitap, bazen bir selam veya tebessüm… Bazen bir tatlı sohbet, ve bazen bir bûse sıcaklığı; içinden üşümekte olan buz gibi alınlara!..
…..
Bu iş, büyüklerin halidir;
Yani vermek, ve vermek, ve hep, yeniden vermek…
Yani vermek için aldığını hiç bekletmeden vermek…
Yani kime ne verse karşılık beklememek,,, insanlardan!..
Bazısının haliniyse burda anlatmayalım; dilencilerin halini, ve çingenelerin halini!..
…..
Ölçü; dünyadır! Yani ona hangi gözle baktığın.
Bir mayıs böceğinin en düzgün yuvarlağı; neticede aynı şey!..
…..
Bir yerde okumuştum:
"Aldığın değil,
Verdiğin senin!.."
Stop
Muammer Erkul
19 Mart 2004 Cuma