Affedilmek dileğiyle!.. [11 Temmuz 2000 Salı]

Hey Allah’ım…
Dün dedik ya; “Asıl hırsızlık hikayelerini yarına bırakıyorum. Üstelik birinin çalanı da benim” diye. Şimdi dişini sıkıp merak edenler var…
“Muammer acaba ne çaldı?..”
O zaman biraz daha bekleyin!..
Hırsızlardan başladık bir kere de, malum; hırsızın da zekîsi var, zekî olmayanı var. Aşağıdaki hikayeyi okuduğunuzda “analar ne hırsızlar doğuruyormuş” göreceksiniz!..

Sizlerin de vardır öyle tanıdıkları…
Hani, İstanbul’un yarısını almaya paraları yetebilecek(!) olan kişiler!..
Ama yazık ki, ne bir türlü İstanbul’un yarısını alan, ne de “kırkta birini” sana (bana da olabilir) veren kişiler!..
Çocukları olmadığından dolayı da aslında çok klasik ve zevksiz bir hayat süren kişiler…
Var, değil mi böyle bir kaç tane tanıdığınız?..
…..
“Var” desenize yaa!..
Espriyi sabote etmeye mi çalışıyorsunuz ki?..
Hayret yani… Atarım bak sizi dışarı da, duyamazsınız hikayenin sonunu!..

Neyse, bu hem yaşlı hem de zengin amcamız da sabahın köründe kalkıp televizyonlarda gördüğü ve hani şu çıtır kornet külahların içine top top konmuş sütlü, kremalı, çilekli, muzlu, çikolatalı dondurmalara benzeyen animatör kızların kılavuzluk edip gösterdiği aerobik hareketlerini uygulamaya çalışarak spor yapmaya karar veriyor…
Yok canıım, maksat spor olsun!..
Ama önce camı açıyor ki; ciğerlerine temiz hava dolsun.
Lâkin… Ancak… Fakat… Ammâ, görüyor ki; arabası kapının önünde yok!
“Hönk!..” ifadesi hangi durumlarda kullanılır ki bundan başka?
(Hadi bakalım, şimdi koyun kendinizi onun yerine de anlayın adamın hönkünü!..)

Siz olsaydınız ne yapardınız bilmiyorum, ama o; çıtır külahlarından taşıp damlayan serin dondurmalara benzeyen kızları falan unutup dooğru uyuyan karısına koşuyor ve durumu anlatıyor…
Hanımı, belli ki yataktan kalkmak istemediği için; “Arabayı bir başka yere park etmiş ve buranın da neresi olduğunu unutmuşsundur” dese de kocasına dinletemiyor ve ihtiyar adam tarafından bileğinden yakalanarak, aşağı indiriliyor…
Araba gerçekten de ortalarda yok.
…..
Karakola başvuruyorlar haliyle ve gerekli işlemleri yapıyorlar.
Aradan bir hafta geçiyor, araba bulunamıyor. İkinci haftaya girdiklerinde yine bir sabah ciğerlerine temiz hava çekmek amacıyla evinin penceresini açmaya çalışan adam ne görüyor dersiniz?..
Araba… Kapının… Önünde!..

Bir telaş, bir heyecan…
Hemen karısının uyuduğu yatağa koşuyor adam, aceleyle bir şeyler söyleyip, yine onu bileğinden tuttuğu gibi aşağı indiriyor…
Arabayı dikkatlice kontrol ediyorlar ama ne bir çizik, ne bir eksik, ne de bir arıza… Hatta depo bile yarıdan fazlasına kadar benzin dolu.
Sevinçten, mutluluktan biribirlerine sarıldıkları sırada arka koltuğun üzerine konmuş bir zarf görüyorlar.
İçinden çıkan mektupta ise şunlar yazmakta:
…..
“Sevgili ve anlayışlı komşumuz, biz sizinle aynı mahalleyi paylaşan bir aileyiz.
Geçenlerde çok acil bir durum olduğu için arabanızı izinsiz almak zorunda kaldık. İlk önce utancımızdan arabayı şehir dışına bıraktık. Baktık ki bir kaç günde arabanız bulunamadı. Gönlümüz el vermediğinden, gördüğünüz gibi kendimiz geri getirdik ve kapınızın önüne, aldığımız yere bıraktık. Umarız bizi affedersiniz… Bizi affetmeniz için de size bu hafta sonu Silivri Klasis Otel’de iki kişilik yer ayırttık. Yapabileceğiniz bütün harcamalarınız da peşinen tarafımızdan ödenmiştir. Şimdiden mutluluklar ve iyi eğlenceler dileriz.
Hatamızı mazur gördüğünüz ve kendimizi affettirmek için size sunduğumuz ikramımızı kabul ettiğiniz için teşekkürlerimizi sunarız.”

Adamcağız karısıyla beraber bu mektubu okuduktan sonra, çok şaşırmış bir vaziyette hemen bahsedilen lüks oteli arar ve böyle bir rezervasyonun olup olmadığını sorar. Telefondaki bayan kayıtlara bakar ve onların ismine yapılmış iki kişilik ve iki günlük bir rezervasyon bulunduğunu, tüm harcamaları da karşı tarafın ödeyeceğini teyid eder.
Bizimkiler hem beleş sirke baldan tatlı olduğu için… Hem de üzüntüden yüreği ezilen komşularını rahatlatmak için bu teklifi kabul etmeye karar verirler. Ama, zaten eve yeni dönmüş olan sevgili arabalarını (bu defa başka ve vicdansız bir hırsızdan korumak için) yanlarına alırlar… Yani, nasılsa hırsızların doldurmuş olduğu benzini tüketeceklerinden Silivri’ye kendi arabalarına binip güle oynaya giderler.
Uzuun süredir yaşamadıkları kadar güzel ve eğlenceli bir hafta sonu geçirdikden sonra da beş kuruş para harcamamış olarak evlerine dönerler… Ki…
Ev bomboş!..

Yıllardır büyük paralar harcayarak döşemiş; para, altın ve çeşitli takılarını da gizlemiş oldukları bu koskocaman, sevgili evlerinde “salonun ortasındaki zarftan başka” hiçbir şey yok!..
İçinde de şunlar yazıyor:
“Umarız eğlenceli bir hafta sonu geçirmişsinizdir…
Fakat yine çok acil bir durum olduğu için, bu defa da eşyalarınızı almak zorunda kaldık.
Bizi affetmeniz dileğiyle…
Hoşçakalın.”

Stop
Muammer Erkul
11 Temmuz 2000 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir