Ailenin mıknatısı; sofra [14 Şubat 2001 Çarşamba]

(DÜNDEN DEVAM)

Haliyle fark ettim ki; dışarıda da insanlar vardı… Farklı hayatlar vardı. Ayağıma dolaşanlar, sıkıntılarıma “ilaç” olarak önüme konanlar vardı!..
Arada bir annem sigara içerdi. Ama özellikle babam ev içinde sigara içmekten çekinmediği için evdeki herkesin kokulara karşı duyarlılığı azalmış, kardeşlerim dahil evdeki hiç kimse uzun süre benim sigara koktuğumu fark edememişti. Anlaşıldığında bir dayakta bunun için yemiştim ama, o zaman zaten çoktan iş işten geçmişti ve ben inadına daha fazla sigara içmeye başlamıştım!..
…..
Bakın şimdi müdürüm!..
Aradan tam on altı yıl geçti, ve ben hep, hep, hep şunu düşündüm;
AİLENİN MIKNATISI SOFRADIR!..
Ailenin mıknatısı; TOPLANILAN SOFRA BAŞINDA AÇIĞA ÇIKARILAN SEVGİ, SAYGI VE ALÂKADIR.
Bir sofrada bir olanlar bu birliği bozarsa, beklenmesi gereken; acı, hüzün, hüsrandır…”

“Konuştuğum insanlara sordum hep…
Onlar bilmediler bunu, ama ben her zaman, beni yakan ateşi araştırdım. Bu gerçek miydi, yoksa ben mi büyütüyordum kafamda?..
Sonuç ne çıktı biliyor musunuz?..”
“Merak ediyorum…”
“İkinci koğuşta yatan …’i bilirsiniz. Dalyan gibi oğlan. Yakşıklı mı yakışıklı. İyi mi iyi…
Fakat bilerek, isteyerek adam öldürmeye azmetmekten, bu fiili işlemeye çalışmaktan yatıyor. Aslında adam ölmemiş ama peki niye bilerek isteyerek bu herifi öldürmeye yeltenmiş bu çocuk?..”
“Karısını ayartmaya çalışıyormuş diye duymuştum…”
“Doğru…
Kendisi de, karısı da, ağır yaralanan adam da bunu böyle biliyor!..
Lâkin, bakın müdür bey; ben, kocasını deli gibi seven ve nur topu gibi iki de yavru doğuran bir kadının, niye günün birinde bir yabancıya kocası aleyhinde laflar ettiğini merak ettim…
Ki zaten o adam da, karısıyla yeni tanışan bir kadının tanıdığıymış… Herhangi bir şekilde başlayınca çözülme, devam ediyor, sökülebiliyor bütün örgü sonuna kadar…
Uzatmayayım, sordum ona, karısıyla aralarında hiçbir tartışmanın, kavganın olup olmadığını. Yok, dedi hep. Olmadığını söyledi. Biri birilerini çok sevdiklerini söyledi. Öyle sokakta gezen biri de değil bu adam müdürüm, bu adam bir ….. sahibi, bir mevkii, kariyeri var yani…”
“Allah Allah!..”
Sonunda ne buldum, biliyor musunuz?..
Bir gün; “evlendiklerinden beri karısıyla hiç kavga edip etmediklerini” sordum ona.
Yo, etmedik! dedi…
Ama bak, benim anlayamadığım bir şey var ki; kendi başımıza yemek yerken ne zaman “gaz kaçırsam” karım hışımla sofradan kalkar ve bir daha oturmazdı!.. Bunda bir terslik var mı? Herkes yapmaz mı bunu?..

Anlıyorsunuz değil mi müdürüm?..
İşte size sebep!..
Bu arkadaş bir aile ortamının dışında, yetiştirme yurtlarında büyümüş. Sağdan soldan toplanmış bir sürü akranıyla geçirmiş yıllarını ki, şu an gelmiş bulunduğu mevkiye rağmen bazı doğruları bazı yanlışlarla karıştırmakta.
Çünkü bilmiyoor!..
Bu yaptığının yanlış olduğunu söyleyecek kimse olmamış ki yanında. Bu yaptığının yanlış olduğunu bilmiyor, hatta belki de o hâlâ herkesin bunu böyle yaptığını sanıyor!.. Tanıdığı herkes de onun (yani bu noktaya gelmiş, çevresinde isim sahibi olmuş birinin) böyle bir şey yapabileceğine ihtimal vermiyor…
Sonuç?..
Yıllarca saygısızlığa uğrayan (hakikatten böyle düşünen) genç ve çok güzel bir kadın…
Karısının niye sofrayı terk ettiğini bir türlü idrak edemeyen kariyer sahibi bir adam…
Ve, işte sonuç ortada!..”
…..
“Gerçekten çok ilginç geldi bu konu bana…”
“SEBEPLERİ BU GÜNDE ARAMAMAK LAZIM MÜDÜRÜM… Bu konu benim sürekli kafamda ve bunun gibi bir sürü hikâye anlatabilirim size. Ama lüzum yok!..
Şimdi siz… Eğer siz şimdi iyi bir şeyler yapmak istiyorsanız, insanların… Yani büyük insanların, ana-babalarını, kendi evlatlarının, kendi bulundukları sofralara OTURMAYA DEVAM ETMELERİ İÇİN ellerinden ne geliyorsa yapmalarını… Buna bütün dikkat ve hassasiyeti göstermelerini sağlayın…

Yaşı kaç olursa olsun ailenin her ferdi bir İNSANDIR…
Yaşı kaç olursa olsun ve senin neyin olursa olsun her insan ÖZELDİR…
Her özel insanın da kendine has GÜÇLÜ veya ZAYIF YÖNLERİ vardır…
İşte bu ZAAFLARIN ÜZERİNE PALDIR KÜLDÜR GİDİLMEZ!
İyi bir şey yapacaksanız, aile sofralarında (özellikle de herkesin bir arada bulunabildiği hafta sonu ve akşam sofralarında) önce büyüklerin ve ardından diğerlerinin bir diğerini rahatsız etmemesi, iğrendirmemesi gerektiğini (öğrenmelerini) sağlayın…
İnsanların, bir aradayken sadece “DÜŞÜNMELERİNİ” sağlayın…
ÇÜNKÜ AİLE SOFRALARI BİRER OKUL GİBİDİR.
Orda beraberlik öğrenilir, sevgi ve saygı öğrenilir… Paylaşma öğrenilir.
BİR ÇOCUK, ACIKTIĞI İÇİN KOŞUP GELDİĞİ BİR YEMEK SOFRASINDAN DAHA İYİ NEREDE EĞİTİLEBİLİR Kİ?..
(Bu fırsatı kaçıran babaya yazık değil mi?..)
Ya da bir delikanlı, böyle bir sofradakinden daha kolay ve DAHA ACIMASIZCA nerede karanlık sokakların kollarına fırlatılabilir ki?..
…..
Sofra başında anneler bilir ki; yavruları bugün de sağdır, sağlıklıdır… Babalar görür ki; evlatları bugün dahi kendi gözünün önündedir, kendisinin de yeyip içtiği gıdalar ile doyurmuştur karnını…
…..
Bundan büyük zenginlik olur mu bir aile için…
Bundan mühim değer olur mu bir memleket için?”

“Evet müdür bey;
Annemin yaşı altmışa yaklaştı, babam çoktaan toprağa karıştı…
Kardeşlerimin her biri kendi hayatının peşine takılıp gitti.
Tabakla kafa yardığımdan bu yana tam on altı yıl geçti ve ben hep şunu düşündüm;
AİLENİN MIKNATISI, SOFRADIR…
Çünkü bir aile, aynı sofra başında aynı yemeği paylaştığında; sevgi, saygı ve ilgi, alâka kaplar ortalığı…
Bir sofrada bir olanların bir şekilde bu birliği bozulursa ardından acı gelir ve hüzün, hüsran gelir…
…..
Benden bu kadar müdür bey.
Anlayacak olana anlattıklarım yetişir zaten, anlatmadıklarım da bırakın bana kalsın!..”



Stop
Muammer Erkul
14 Şubat 2001 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir