Sanki, başını yaslamış omuzuma da, ‘mırıııl mırıl’danıyordu!..
Kıştan bahsediyordu, işten bahsediyordu… İşyerinin penceresinden; mezarlığın ağaçları üstüne serilen karın nasıl göründüğünden bahsediyordu…
Ben, üşüyen kulağım; eğer şakağına değerse onun ürpereceğini beklerken, o; dünyada mutluluk da olabildiğinden, insanın içinin huzurla dolabildiğinden bahsediyordu!..
"Bunları neden anlattığımı bilmiyorum, diyordu… Sabahtan beri çok yorulduğumu söyleyip duruyorum kendime. Ve uzun bir dinlenme evresine ihtiyacım olduğunu da… Ama bunun mümkün olmadığını da biliyorum. Ne yazık ki bayram tatilinde bile çalıştığım için tam anlamıyla sinyal veriyor beynim. Bazı zamanlar konuşmakta, kelimeleri telaffuz etmekte bile güçlük çekiyorum. İki buçuk yıldır hiç izin almadan, çoğunlukla da haftanın yedi günü işe gelerek çalıştığıma göre, bu hal normal sanırım" diyordu… Ve devam ediyordu:
"Şikayet mi ediyorum ne?..
Ama şimdi, şu an, şu dakika bir sürü derdi, sıkıntıyı ardımda bıraktım. Bunu nasıl yaptım bilmiyorum. Yarın ya da beş dakika sonra ne düşünürüm onu da bilmiyorum. Ama, sadece… Problemlerin… Ben ne yaparsam yapayım, hangi işle uğraşırsam uğraşayım, hep olacağını farkediyorum bazen…"
…derken, zihnim mıknatıslanıverdi…
Yapıştım sanki, zamkına tutuldum bu tespitin; ökseotuyla avlanan kuş gibi!.. Hatta, duyamadım bile; "…yine akşam akşam çenem düştü sanırım…" deyişini…
…..
"Şunu farkediyorum ki, diyordu…
Ben ne yaparsam yapayım, hangi işle uğraşırsam uğraşayım… Problemlerin hep olacağını farkediyorum bazen…"
Bu farkedişin ehemmiyetinin farkında mısınız, siz de?.. Problemlerin, her zaman yanıbaşımızda olduğunu farketmek… Bu kabulleniş ne kadar güzel, ve ne kadar lüzumlu…
Bu farketme noktası, gözü kara bir dağcının; sanki "kaçan bir zirveyi" kovalarken havadaki oksijenin ciğerlerinde yanmaya başlamasını hissettiği âna benziyor!..
Herkes varamaz bu noktaya…
Fakat, varan; farkettirmeli!..
"Kuru ekmek bulamayanların pasta yemelerini" tavsiye eden süslü saray mahlukları çok uzaklarda kaldı…
Şimdi, aklımız yanıyor…
Fikir; ciğerdeki oksijen gibi, aklımızı yakıyor!…
Bunun adı; bulmuşluk!..
Solucan avcıları dağ yelini ne bilsin!..
Sanki, başını yaslamış omuzuma da, ‘mırıııl mırıl’danıyordu!..
Kıştan bahsediyorduu, işten bahsediyordu… Mezarlığa sığınmış ağaçların örtüsünden bahsediyordu…
Ve diyordu ki büyümüş olarak ve yükselmiş olarak;
"Ne yaparsam yapayım, hangi işle uğraşırsam uğraşayım, problemlerin hep olacağını farkediyorum bazen!.."
Stop
Muammer Erkul
14 Aralık 2002 Cumartesi