Aloo!.. [09 Ekim 2002 Çarşamba]

Ne kadar zaman geçmiş, bilmiyorum… Ve sormuyorum!..
Ben, sanki asırlar sonra uyandım… Ben şu an, kendi bedenimdeyim ama; sanki fotoğrafçıda giydirilen emanet bir elbisenin içinde gibiyim, başka tenlere kokan!..
Allah’ım, bu nasıl bir duygu;
Sokağa çıksam, sanki "Kıtmir" havlayacak!.. 

Ne kadar zaman geçmiş bilmesem de, ev aynen uyuduğum zamanki gibi… Ama ev, elbette aynen uyuduğum zamanki gibi olacak!..
Peki ya duvarlar? En azından zihnimin duvarları; dışımda şişmiş gergin bir balon gibi "dınn"lamada!..
Dinlemedeyim; duvarların ardını!..
Nallarına keçe sarılmış atlarıyla yalınpala gelen eşkıyayı duyamayan, kulağı toprağa yapışık bir zavallı gibiyim!..
Ölüm mü gelen; yoksa ben, ölümden mi kurtuldum?!. 

Ne kadar zaman geçmiş, bilmiyorum…
Ve sormuyorum; soluyup soluyamadığımdan başka hiçbir şeyi, kendime bile!..
Ama, aklım; var, ve şuramda durup kalbimi titretiyor!.. Terliyorum; çünkü bilmiyorum, pencereden baksam; Arnavut kaldırımı yokuştan inen çıngıraklı yoğurtçuyu mu göreceğim,,, yoksa yassı yüzlü, küçük gözlü, kocaman kulaklı ve kısacık boylu ama herşeyi yeyip, herşeyi içen ve herbirinin biner çocuğu olan Ye’cüc ve Me’cüc denen insanları mı!..
Bilmiyorum, ve işte bu bilmeyişimden terliyorum; hangi zamanda uyandığımı… 

Şu şey… Hatırlıyorum; bu şey telefon idi!..
Elimi uzatsam, dokunabilir miyim?.. Dokunuyorum!..
Ahizeyi kaldırabilir miyim? Kaldırıyorum… Ve hatırladığım bir "hat" sesi geliyor kulağıma… Ama, ürküp kapatıyorum!..
Az sonra tekrar dokunmayı deniyorum telefona… Çünkü bu beni hayata bağlayabilir!.. Anlayabilirim; canlı mıyım!.. Anlayabilirim; kapıyı açsam Kıtmir mi havlayacak sevinçle,,, yoksa Ye’cüc, yahut da Me’cüc denen iki millet insanlarından birileri mi saldıracak üzerime; beni anında bin parçaya bölüp, tıkınmak için!..
Hatırlıyorum; telefondaki şu rakamlarla aranıyordu insanlar… İnsanlar?.. Hangi insanlar?.. Hangi zamandayım?.. İnsanlardan kim kalmış, bilmiyorum!..
Ve bir numara beliriyor zihnimde… Hatırlıyorum, ki; bu bizim evin numarasıydı, içinde büyüdüğüm evin numarası…
…..
Kim çıkacak, hangi dilden konuşacak, bilmiyorum… Sarı bir heyecana bürünmüş merak içimde uçuşuyor, ken; ansızın açılıyor telefon!.. Bildiğim bir lisan ile "Aloo" deniliyor…
"Alo!.." diyorum… Beklemeden cevap geliyor; geceyarısı mumunun titreyen alevi gibi hem de!..
"Aloo… Alo, oğlummm!.. Sen misin?.."
Yutkunuyorum… Merak ediyorum, bu sorunun cevabını;
Ben miyim?.. 

Ve anlıyorum ki;
Anneler ve babalar, çaldırılan her telefonun, tıklatılan her kapının ardında beklerler,,, beklerler,,, beklerler…
Yettiğince ömürler!..

Stop
Muammer Erkul
09 Ekim 2002 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir