Anlatabildiğin, ne kadar… [31 Ağustos 2012 Cuma]


İnternetin yeni yaygınlaştığı zamanlar.
Artık mektupla kıyaslanmayacak hızda yazışabilmeye başlıyoruz.

Almanya’dan bir okuyucuyla tanışıyoruz. Sorusuna cevap veriyorum. Benzerini soruyor. Daha uzun bir cevap yazıp, örneklerle de anlatıyorum. Gelen maili çok kısa. Ve sanki yazdıklarımı hiç okumamış gibi. Sabırla, hiç kızmadan, konuyu başka açıdan ve tekrar anlatıyorum. Gene cevap geliyor, ama…
Diyorum ki; yahu bu arkadaş acaba neden bir adım yakına gelemiyor? Yurt dışında büyümüş Türklerde rastladığımız “Türkçemizi anlasa bile ifade edememe” durumudur, diye tahmin ediyorum. Yazdıklarımın sonlarına sorular koymaya başlıyorum ama bunlara cevap vermiyor!

O zamanlar internette tecrübemiz yok, yeni durumları kavramamız zaman alıyor. Sonunda anlıyorum ki; bu taksici arkadaşın elinde bir telefon var. Ben burada bilgisayarla ona “destanlar” anlatırken, o ise benim yazdıklarımı sadece bir kısa mesaj alanında okuyabiliyor!
 

İşte bazısına anlatmak da sanki böyle bir şey; sanki cihazı/kapasitesi almıyor karşındakinin.
Ve hani “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin; karşındakinin anladığı kadardır!” anlamına gelen sözünü hatırlatıyor Hazret-i Mevlana’nın…
 

Tv5’te yayınlanan Medya ve Toplum’da, programın sahibi Davut Şahin, Ünal Bolat ve ben; “Muammer Erkul’un yazdıklarını” konuştuk…
Gazeteci yazar Bolat’ın daha önce kaleme aldığı ve o gece de tekrarladığı “Mevlana Muammer” ifadesini yanlış anlamayı seçenler oluyor. Kast edilen; günümüzde yaşamakta olan Muammer’i, 800 yıl önce yaşamış büyük velî M.Celaleddin-i Rumî hazretlerinin evliyalığı ile kıyaslamak değildir. Bunu düşünmek bile abestir! Söylenen şudur: O büyük zatın, o zamanın insanına anlattığı aşkın; bugünün insanına/gençliğine, Muammer Erkul’un kelimeleriyle anlatıldığı veya anlatılabileceği durumudur…

Bu sıcak bakış havayı ılıtırsa; var sanılan problem de sanki bir sis gibi yükselir ve günümüz aydınlanır…

Güneş yok değil ki; yâr gibi,var…
Olmaması gereken; aramızda, sis perdesi var!


Stop
Muammer Erkul
muammer.erkul@tg.com.tr
31 Ağustos 2012 Cuma

8 yorum

  1. Abiciğim,sizi gerçekten anlayanlar, okuyanlar,takip edenler, yazışabilme nasibi olanlar Ünal abiye sonuna kadar hak verirler. Her anlamıyla hak verirler. Sizde açıklamaya çalışmayın yoksayın gitsin bence.
    Mevlana hazretleri hürmetine inşallah rabbim yolunuzu daha, daha açık etsiiiiiiiin. Amiiiiiiiiiiiin 🙂

    HABİBE EREN

  2. Mevlana kadar enginse yüreğin bu bir suç mu? Seni anlamayanlar sadece bir vakti ve bir akdi kaçırıyorlar yazık!!!!! Mevlana Muammer ne hoş geliyor kulağa.

    İLİRYA SEVEN

  3. Programı izledim. Konuşulanları dinledim.
    Çok güzeldi.
    Hepsi gayet doğru idi.
    Doğru anlamaya niyeti olmayanlardır tersinden bakanlar.

    “İşte bazısına anlatmak da sanki böyle bir şey; sanki cihazı/kapasitesi almıyor karşındakinin.
    Ve hani “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin; karşındakinin anladığı kadardır!” anlamına gelen sözünü hatırlatıyor Hazret-i Mevlana’nın…”

    Ayşe

  4. Siz kalem ve kelam sahiplerinin ortak kaderi anlaşılamamak, belki bu durum yaptığınız işi daha heyecanlı ve sevimli kılıyor zorlaştırsa da ne dersin?

    İLİRYA SEVEN

  5. Bazı eşekler suya bakınca kendinden korkup, su içmeden kaçıyor… Bazı insanlar ise aynalara bakınca, kasım kasım kasılıyor… Ben bilemem ki kendimi; söz Ünal Bolat’ın. Ona sorulması gereken soruyu bana soranlar, benden cevap duyamazlar ki!..

    MUAMMER ERKUL

  6. Sen nasıl bir güneşsin ki aramızdaki perdeleri üç küçük kalple kaldırıp bizi ısıtıyorsun.

    Ne var bu gün Mevlana kadarsa yüreğin, kim nasıl istiyorsa öyle anlar. Sen üç küçük kalbini bizden esirgeme, biz senin sevgine kefiliz.

    İLİRYA SEVEN

  7. Sanki, bir litrelik kaba on litre suyu boca edip, dokuz litresinin ziyan olması gibi; karşımızdakinin anlayamayacağı şekilde ve çok anlatmak. Muhatabımızın kapasitesini yeterince tespit edemediğimiz için belki de çok yapıyoruz bunu. Kapasitesi olduğu halde anlamamakla ilgili olarak da; sanki insanın “anlama kabı”nın bir kısmı bazı şeylerle örtülüyor bazen ve başka zaman anladığı şeyleri anlayamıyor. Ta ki o örtü aradan kalkıncaya kadar…

    Hicran

  8. “Bu sıcak bakış havayı ılıtmalı”
    Bilhassa çokcuklarımıza anlatmak isteyip de anlatamadığımız, hatta anlatmak isterken aksine nefret etmesine sebep olduğumuz pek çok şeyi Muammer Erkul’un kelimeleriyle anlatabilseydik… Veya en azından Muammer Erkulları gösterebilsek/sevdirebilseydik onlara; neler, ne şekilde değişirdi hiç düşündünüz mü?

    Hicran

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir