Acıkan ayılar ormanda dolaşır… Bir armut ağacı bulunca, tırmanabildikleri kadar yüksek dallara tırmanır… Ve önlerine gelen her meyveyi hapır hupur yutmaya başlarmış…
Ne zamana kadar?
Karınları şişinceye kadar!
…..
Sonra?
Sonra yine bir armut seçer, onu dalından kopartır… Şöyle yukarıya doğru, kendi gözleri ile gökte parlayan ay arasına, yani ışığa tutarak bir süre bakıp;
“Bunun içinde kurt var” diyerek aşağı atarlarmış!..
Şimdi, sorsan o ayıya;
“Yav, ayı kardeş… Niye mundar etmeye çalışıyorsun ki bu cânım armudu?..
Bırak dalında kalsın da yoldan geçen bir garip yolcu karnını doyursun. Böyle görmeden, bilmeden “kurtlu bu” denir mi hiç?..
Ayılar nasıl cevap verir böyle bir soruya, bilin bakalım?
Aynen şöyle:
“Hele ben atayım da, belki kurt vardır içinde!..”
Bunu neden anlattım? Şunun için:
Geçenlerde bir ayı kardeş ile karşılaştım…
Okuduğum kitabı elimden kapıp, ışığa doğru bile kaldırmadan, dedi ki:
“-Bunun içinde kurt var!.”
“-Ben on senedir okuyorum, göremedim de sen nerden biliyorsun, dedim… İçine girip baktın mı, bir satırını olsun okudun mu?..”
“-Bakmadan da, okumadan da, incelemeden de bilirim ben” dedi…
…..
Siz olsanız ne derdiniz ki?..
Ben de öyle yaptım işte.
Tebessüm ettim. Ve yürüdüm gittim…
Zavallı ayıcığı vehimleriyle baş başa bıraktım!..
Stop
Muammer Erkul
26 Ağustos 2007 Pazar