Babaşi Nene [13 Mayıs 1999 Perşembe]

 

Doksandört sonuydu. Ajans işleriyle beraber kitap yayıncılığına da soyunmuştuk. Bastığımız kitaplardan birinin ilginç bir adı vardı: Lâz Nedir.
Kitabın yazarı Bilâl Türker, akrabalık ilişkilerinin de kamçılamasıyla sıkı bir araştırma yapmıştı. Yıllar sonra bu kitabı karıştırırken “Lâzların Tarihi” isimli kitaptan alıntı yapılmış kısa bir bölüm buldum. Bu bölümün ismi Babaşi Nene, yani Baba Öğüdü idi ve şu hikâyeyi anlatıyordu:

Yaşlı lâz ölüm döşeğinde oğlunu yanına çağırmış, şu üç öğüdü vermiş:
1-Sonradan görme zenginden asla borç para isteme.
2-Hükümet adamıyla asla dost olma.
3-Karına sır verme.
Oğlu bu öğütleri “Peki babacığım” diyerek kabullenmiş görünmekle birlikte doğruluğunu sınamaktan da kendisini alamamış.
Bir gün bir keçi satınalmış. Bunu gizlice kesip çuvala doldurmuş, ağzını bağlamış. Sonra da üzgün bir tavırla karısına:
“Hanım, başıma bir bela geldi, cinayet işlemek zorunda kaldım bana yardım et. Şu ölüyü ortadan kaldıralım” demiş.
“Üzülme” demiş karısı. “Getir onu bodrumda bir çukur açıp gömelim.”

Aradan bir süre geçmiş. Mahallesindeki bir zaptiye ile dost olan adam samimiyeti oldukça ilerletmiş. Yedikleri ayrı gitmez hale gelmiş, kardeş gibi olmuşlar…
Bir süre sonra da, kökten zengin olmayan bir görgüsüzden borç para almış. Babasının nasihatlerine zıt icraatlarının etkisini görmek için de beklemeye başlamış.
Günlerden bir gün evdeki ufak bir münakaşa büyümüş. Karısı eski karısı değilmiş sanki. Bu karakter değişmesine canı sıkılan adam, kontrolünü kaybedip patlatmış tokadı.
Sen misin tokat atan?.. Kadın avazı çıktığınca bağırmaya başlamış.
“Yetişin komşular, kocam cinayet işledi, adam öldürdü, toprağa gömdüüü!..”
Ahbabı olan zaptiye, kadının canhıraş feryatlarına koşup gelmiş. Olayı öğrendiğinde hiç tereddüsüz adamı kelepçelemiş, karakolun yolunu tutmuşlar. Yolda giderken adam zaptiyeye:
“Bunca zamandır ahbabımsın. Şu kelepçeyi biraz gevşetemez misin, canımı acıtıyor” demiş.
Memur, bu teklife son derece öfkelenerek;
“Kelepçeyi gevşetmek ne kelime, seni gebertmek gerek” diye azarlamış.
Adamcağız elleri kelepçeli, kadı huzuruna giderken yolda sonradan görme alacaklısıyla karşılaşmış.
“Benim paramı vermeden hiçbir yere gidemezsin, utanmaz adam.”
“Bak görüyorsun başıma bir felaket geldi, kadıya gidiyorum. Bana biraz müsaade et” diye yalvarmış görgüsüz zengine.
“Olmaz elimden kurtulamazsın!..” deyip, bağıra çağıra kadı huzuruna kadar peşlerinden gelmiş.

Kadı kolunda kelepçeleriyle yaka paça getirilen adama sormuş:
“Niçin öldürdün bakalım şu adamı?”
“Ben kimseyi öldürmedim kadı efendi.”
“Öyle mi, işte gözleriyle gören şahit, nikâhlı karın. Buna ne dersin?”
Buruk bir ifadeyle karısına bakan adam, kadıya durumu açıklamış.
Kadı adamın anlattıklarının doğruluğunu anlamak için evine gitmiş. Bodruma gömülü çuvalı çıkarttırıp keçi ölüsünü görmüş. Gülmekten de kendisini alamayarak adama dönmüş;
“Aferin senin rahmetlik babana. Çok doğru öğüt vermiş. Hiçbir zaman baba öğüdünden dışarı çıkma” diyerek sırtını sıvazlamış ve onu serbest bırakmış.



Stop
Muammer Erkul
13 Mayıs 1999 Perşembe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir