Başımız sağ olsun
Şu an hiçbir yaşayanın emsalini görmemiş olduğu bir deprem yaşadık… Bolu, Düzce, Gölyaka, Hendek, Adapazarı, Eskişehir, Bursa, İstanbul, Yalova, Gölcük, Karamürsel ve daha pek çok ilçe ve köyde binalar yerle bir oldu, canlar kayboldu.
Başınız sağolsun.
Hepimizin haber almaya çalıştığı veya hâlâ bir haber almak için çırpınıp durduğu yakınları var “karanlık” bölgelerde. Onlar bizim insanlarımızdı;
Başımız sağ olsun.
“Tavsiye”yi aldığımdan beri dua edip dururum;
“Ya Rabbi, memleketimizi yerden ve gökten gelebilecek felaketlerden muhafaza eyle” diye…
“Ya Rabbi, bu kadarla kalsın ve bu son olsun…
Ya Rabbi, bu memleketi yerden ve gökten gelebilecek felaketlerden muhafaza eyle…
Ya Rabbi, ölenlerimize rahmet eyle… Yaralananlarımıza şifalar, kalanlarımıza sabırlar ver…
Ya Rabbi, ve sen bazılarına da insaf ver, vicdan ver ki benzer durumlarda bir daha aynı acıları yaşamasın hiç kimse.”
Şu an söylenecek belki çok şey var, ama söylenecek de hiçbir şey yok!..
Başımız sağ olsun.
03.02 idi kırıldığında saatler
Yazmam gerekiyor…
Ama ne yazabilirim?
İncecik bir vazo düştü yere…
Bir gül kırıldı orta yerinden!
İki minik çerçeve sarsıldı duvarda ve son kez dokundular biribirlerine…
Saat 03.02 idi kırıldığında saat!
Yazmam gerekiyor…
Ama ne yazabilirim?
Bebek kokan bir biberon düştü yere…
Sonra bir anne, süt kokan yavrusunun üstüne attı kendini…
Saat 03.02 idi kırıldığında saat!
Bir mektup kaldı… Yazılırken…
Orta yerinde.
Bir el kaldı sadece yıkıntıların üstünde.
Yazmam gerekiyor…
Ama ne yazabilirim?
Saat 03.02 idi saatler kırıldığında…
Ve çığlıklar karanlığın içindeki “daha siyah karanlıklara” gömüldüğünde.
Yazmam gerekiyor…
Ama ne yazabilirim?
Bildiğimiz mekânların çoğunda duruverdi zaman…
Sabahın 03.02’sinde kırılıverdi saatler;
Ezan okuyacak minare bulamadı müezzinler…
Ve kuşlar, konacak dam bulamadı!
Yazmam gerekiyor, biliyorum…
Ama, ne yazabilirim sizin bilmediğiniz?..
İşte yeni bir deprem…
İşte “yine” bir deprem.
Ama bu defa 03.02 idi kırıldığında saatler!..
—————————————————–
Şanslıyız
Şanslıyız; şu an acıkabilenlerin arasında olduğumuz için…
Şanslıyız; susayabilenlere dahil olduğumuz için.
Şanslıyız; yazabildiğimiz, okuyabildiğimiz için…
Yüzlerce ev yıkıldı;
Onbir bin civarında kardeşimiz ağrılar içinde… Beşbinden fazla vatandaşımız ise “kırkbeş saniyede” ayrılıverdi aramızdan.
“Yine bir deprem” dedik, “yeni bir deprem” dedik.
Yine, yine “hazırlıksız yakalandığımızı” söyledik!
Şimdi hâlâ bazı son nefesler; “verilmemeye çalışılıyor” betonların altında, umutla…
Umut bu defa tek yerde beklemiyor. “Her yerde” bekliyor!..
Umut bu defa dağların ardında beklemiyor. “Şehirlerin göbeğinde” bekliyor!..
Bolu’da, Eskişehir’de, Adapazarı’nda, İzmit’te, İstanbul’da bekliyor…
Umut soruyor; Türkiye nerede veya Türkiye neresi?..
Düşünmüyor kimse, “devlet mi yakın yoksa tırnak mı” diye… Bir kırık beton parçasını daha kenara itmeye çalışıyor!..
Yaralılardan bazıları, kesik yerleri canlı canlı dikildiği için kendilerini şanslı sayıyor.
Böyle bir depremin ardından, şu an acıkmış olanlar, şu an susamış olanlar… Şu an uykusu gelmiş veya ilaca ihtiyaç duyuyor olanlar kendilerini şanslı sayıyor.
Ben de şanslı sayıyorum onları ve kendimi.
Şükürler olsun buna da…
ÖĞRENDİM Kİ!
* ÖLÜMLÜYÜZ….
* Öğrenecek çok şey var!..
——————————————————
Onlar da sizden biriydi
Hepsini tanıyordum…
Bu vatanın evlatlarıydılar.
Mutlaka günün birinde elleriyle tutmuşlardı gazetemizi,
Ve belki bir çoğu okuyucumuzdular.
Belki deprem günü çıkan”Öğrendim ki”mizin ne demek istediğini anlamaya çalışmıştılar.
Öğrendim ki; ölümlüyüz!
Yazıyordu o gün iri puntolarla.
Ne demekti bu ve neden bugüne denk gelmişti?
Yazarken ben de bilmiyordum; herkesle birlikte anladım!..
Hepsini tanıyordum…
Belki bana mektup yazıyordu bazıları; içinde size de selamlar bulunan.
Her şey yarım kalıverdi…
Aynen yine günün birinde böyle yarım kalıvereceği gibi!
Hepsini tanıyordum…
Onlar da sizden biriydiler,
Onlar da bizden biriydiler.
Allah’ım rahmet eyle.
————————————————-
Mesajlar
Orda mısın?
Yaşıyor musun?….
Ve yaşıyor muyum gönlünde?..
Yaşamak; bu!
Gönlümde yaşadıkça yaşayacaksın beni.
Sen; yağmursun, sen cansın!
Bereket bu…
Gün yol almakta… Güneş yakmakta, yürek yanmada!..
Selamım sana koşmakta, aç kollarını….
Seni okudum…
İlmek, ilmek,
İçime dokudum!
Bu: Günün, ayın, yılın değil ömrümün en güzel sürpriziydi.
Bir yüz daha güldürdün, Tebrikler.
Stop
Muammer Erkul
20 Ağustos 1999 Cuma