(Düşünüyorum ne zamandır; "Bayram" ne hatırlatıyor bana?..
İnsan’ım, neler
hatırlamıyorum ki!..)
Bir saatlik mesafeden İstanbul otobüsüne bindim, yarın oruçtu… Ramazan ayı, bir heyecan esintisiyle girer ya bu topraklara, az veya çok ama bir hazırlık yapar insanlar. İşlerini bu aya, sofralarını oruca göre düzene sokmaya çalışırlar…
Arkaya doğru iki üç kişilik yer vardı zaten.. Üzeri sigara kokan, iri yapılı bir genç adamın yanına oturdum, hafifçe selam vererek. Az sonra yol paralarını toplamaya gelen muavinden öğrendiğime göre; araba kalkarken son anda yetişip binmişti yanımda oturan kişi…
Çözemediğim "sinyaller" yayılıyordu bu arkadaştan. Arada sırada, sanki sevinir gibi derin bir nefes alıyor, iç çeker gibi etrafa bakıyordu… Lunaparktaki salıncakların koltuklarına oturduğunuz zaman ne hissedersiniz?.. Biraz korku, biraz heyecan, biraz sevinç… Biraz değil; çok sevinç… Hani, neredeyse çığlık atacak kadar!..
Elimdeki kitabı kapattım sonunda, ve konuşmaya başladık. O, ilk defa; "İstanbul’a kaç saatte varacağımızı" sordu… Benim ise ondan ilk öğrendiğim; yarım saat önce "mahkum" olduğu, ve ilk aklıma gelen de "firari olabileceği" oldu! …
Ağır bir kaza geçiren, veya krizden kurtulan kişi, sorulan her suale cevap verir ya, bu da böyle cevaplar veriyordu; gevezelik etmeden ve pek de senin farkında olmadan!..
Yaptığına pişman değildi de tedbirsizliğine pişmandı. Bir arkadaşına uyduğu için başı belaya girmişti. Adam öldürmeye teşebbüsten koymuşlardı içeri. "Görünmez kaza" denir ya, bununki de; görünmez belâ!.. Halbuki; "ben evliyim, çoluğum çocuğum var" diyerek, babasına ait bazı işleri bile gönüllü olan diğer kardeşlerine bırakıp, araba kiralama işiyle meşgul olmaya başlayan biri…
O gün bir arkadaşı; "birinde alacağım var, hadi şunu alıp gelelim" demiş. Arada anlaşmazlık olduğunu bilmeden gitmiş, ve borçlu kişi, ikisine birden çok kötü sövünce gırtlağına çökmüş adamın…
Biraz sabırdan konuştuk… Büyüklerin sözlerinden hatırladık… Yanımda olan bir cd.yi verdim mübarek günlerde dinlemeleri için, sonra cebimde bulduğum bir balonu küçük kızına yolladım. Ama karşılığında, kitap gönderebileceğim bir adres verdi bana!..
"…Çok fukara vardı bizim koğuşta. Çay demletip bir bardak içer, veya yemek yaptırıp iki kaşık yer, kalanını garibanlara bırakırdım içerde. Üstümdekilerden başka elbiselerimi bile onlara bıraktım az önce… Ümidim vardı hep, ama salınacağımı bilmiyordum!..
Yarın oruç ya, Ramazan-ı şerifin yüzü suyu hürmetine affedildik!.. Ne anam biliyor, ne evdekiler… Tam sürpriz olacak, haber de vermedim…
…Bir saat İstanbul sürer, bir saat sonraya otobüs bulsam, doğru İzmir… Önce hamama gideceğim. Bir saat yıkanır paklanırım ve tam sahur yemeği vakti kapıyı çalacağım… Ne anam biliyor, ne evdekiler… Sürpriz olacak!..
Düşündükçe bayramın bana ne hatırlattığını; sanki bazen, bir şeylerin farkına varır gibi oluyorum…
BAYRAM; hatayı anladıktan, veya pişman olduktan, veya cezayı çektikten, veya özür diledikten sonra AFFEDİLMEK değil mi?..
Bayramınız mübarek olsun!..
Stop
Muammer Erkul
04 Aralık 2002 Çarşamba