Günaydın, dese; yataktan ne zaman kalktığını bile duyarsın bir sevdiğinin…
Konuşsa, sesinden; iki öğün önce içtiği suyun, veya yediği karpuzun soğukluğunu dahi anlarsın…
Dışardan gelenin kahveden mi, bahçeden mi geldiğini bilirsin; kokusundan…
Okul çantaları bile fısıldar, o gün öğretmenin neler söylediğini…
Öyle, değil mi?..
Doğurursun bir dünya güzelini;
Onu yıkar temizler, yedirir içirir, giydirir kuşandırır, süsler püsler ve bir başkasının dünyaya getirdiği başka bir dünya güzeli ile el ele tutuşturursun…
Ama, sanki kor yatırırsın boşalan bağrına!..
Çünkü bilirsin; tırnak ete batabilir, çatlağı acıyabilir tenin… Zülüf yanağa dökülebilir, kaş gözün üstünde olabilir…
Yani, kemiği olmaz dilin!..
Daralırsın, ve çıkarak dağ başına, haykırırsın içindeki ateşi, yankılı kayalara…
Ama, kendi aksisedan olduğu halde anlarsın, dikkat etsen hissedersin sesinin yansıdığı yüzdeki oyuk ve yarıkları; her titremesinden, her kırılmasından…
Günaydınlarından bile anlarsın karşındaki kişinin ne kadar uyuduğunu. Konuşsan bilirsin ılık mı yediğini, soğuk mu içtiğini…
Canından can koparıp ele versen, veya elin canım dediğini alsan; cam olmazsa arada canın yanar…
Çünkü sen değildir o artık, aksisedan gibi. Senden çıkar kendi sesin; de başka bir ses olur, gelir kulağına!..
Bildiğin için bunları dert etmezsin, veya işin oluruna gidersin…
Ben,,, veya ben gibi, bir başka elinoğlu; yazar, veya konuşur; hem de,,, sadece sana değil…
Ama sen, ve hatta ben; yazan kişi bir bana yazsın, bilen kişi bir beni bilsin, seven kişi bir beni sevsin, ve her biri ilk önce beni memnun etsin isteriz…
Ve de hatta ne sesinde pürüz, ne dilinde çatal, ne de elinde çatlak olsun isteriz…
Yani, kendi sesimizden daha fazla bizim sesimiz, kendi nefesimizden daha fazla bizim nefesimiz, ve bizden çıkan ne varsa, hepsinden daha fazla “biz” olsun isteriz;
..öyle, değil mi?..
Peki bu “mümkün” mü?..
Zaman zaman mümkün olabiliyor bile olsa, bunu sürekli istemek “ben”cillik, ve bu da haksızlık değil mi?..
Yani, sen ve ben, ahh; kendimizden yana yontmaktan birazcık vazgeçebilsek ya keseri!..
(Tam şimdi, biri arkandan “cö!” dese, zıplar mıydın havaya?..)
Yani;
Beklentilerin; arabanı çeken beygirlerindir…
Zaman zaman koşumlarını kontrol etmen, ve onlara; dizginlerin senin elinde olduğunu, hissettirmen gerekir!..
Stop
Muammer Erkul
19 Aralık 2003 Cuma