Ben balık olsam!.. [10 Ocak 2013 Perşembe]

 

 
İlkokuldayım. Karne tatili…
İncirköy’de oturuyoruz ve birkaç günlüğüne Kavacık’taki teyzemlerde kalmaya gittim.
Bir kar yağdı ki, hem de nasıl!..
 
 
Aslında döndüğüm günü anlatmak istiyorum:
Çubuklu’daki Dalgıç Okulu her zaman ilgimi çekerdi. Çünkü binanın kapılarında, camekânlar içinde ve sanki uzay kıyafetlerine benzeyen iki dalgıç adam kıyafeti dururdu. Biri açık biri koyu renkliydi. Okulun duvarında ise “Denizcilik ve Oşinografi Dairesi” yazan bir levha vardı. Burası denizin karaya sokulduğu bir bölgeydi. Böyle olduğu halde, okul geride dimdik yükselen ormanın altına inşa edildiğinden, denizle arasında epey mesafe vardı. İşti bu mıntıkada, okul ve deniz arasında asfalt öyle genişlerdi ki, belki on araba yan yana dizilebilirdi. (Hala aynıdır ve arkası Hıdiv Kasrı’nın korusudur.)
 
 
Hisar ve Kanlıca yönünden geliyorduk. Solumuz deniz… Burnu döndüğümüzde otobüs yavaşladı. Önümüzde başka arabalar da vardı ve sonra durduk… Yetmişli yıllarda şimdiki gibi trafik filan bilmezdik. Herkes merak etti acaba ne oluyor diye. Sonra baktık ki okulun önündeki geniş alan insan dolu. Ben de insanların arasından görmeye çalışıyordum. Yolda birkaç vasıta duruyor, insanlar bir şeyler yapıyorlardı ve yerler ise bembeyazdı…
Ne ben ne de orada bulunan hiç kimse, gözlerimize inanamadık!
 
 
Öyle bir günü, hayatım boyunca tekrar görebileceğimi hiç sanmıyorum:
Lodos vardı, deniz kabarmış… Dalga rıhtıma vurdukça su asfalta çıkıyor ve onlarca metre yayılıp ta okulun önüne kadar geliyordu. Fakat bir gün önceden hava döndüğü, belki biraz da yağmur yağdığı için kar hızlı bir şekilde erimiş. Tepeler dolusu kar suyu her dereyi doldurup gürül gürül denize akmış…
Deniz de nasıl balık doluysa artık, hepsi baygın vaziyette suyun üstünde!..
Dalga rıhtıma bir vuruyor, su patlıyor ve foşşş diye yayılıyor yola; her yer balık!..
 
 
Sakın şaka filan yaptığımı sanmayın.
Bir kamyonu yanaştırmışlar, bir kaç adam ellerindeki büyük küreklerle sanki kum gibi balık doldurmaya çalışıyordu. İnsanların ellerinde çuvallar, el arabaları filan ama bitecek gibi değil, yer gök balık!
Balıklar, Üsküdar-Beykoz yolunu kesmiş…
Bir vasıtalık yer açmışlardı ve o aradan yavaş yavaş geçip Paşabahçe yönüne doğru gittik.
 
 
Anlattığım şey çok ilginçtir, aynen de gözümle gördüm ama işin hikâye kısmıydı…
Bu yazıyı ise “Ben balık olsam” demek için yazdım…
Ben balık olsaydım; hiç vakit geçirmeden, sahilden uzaklara ve derin sulara doğru kaçardım bugün…
Neden?
Çünkü İstanbul yine karlar altında.
Belki o günkü kadar değil kar ve yine belki o zamanki kadar hızlı erimesi beklenmiyordur. Fakat ne olur ne olmaz, tedbiri elden bırakmamalı, öyle değil mi?
Çünkü ucunda can var, asfalta serilmek var!
 
 
Peki, balık olsa ne yapması gerekir insanın?
İçinde bulunduğu sudan ara sıra başını çıkarıp bakması gerekir: Boğazın bütün tepeleri kar dolmuşsa ve bulutlar güneyden geliyorsa…
Bu ne demektir?
Balıksan, bu kadarını bileceksin!
 
 
Bütün tepeler karla dolmuşsa ve hava lodosa dönüp ısınmışsa ve üstelik yağmur başlamışsa, bu şu demektir: Karlar eriyip denize akacak ve kimin kulağına kar suyu kaçarsa o sersemleyip, yarı baygın halde suyun üzerine çıkacak!
O zaman da martılar, kediler, balıkçılar ve hatta asfaltta bekleyen eli kürekli adamlar işe koyulacak!..
 
 
Şimdi…
Ben elbette sizin hangi denizin balığı olduğunuzu bilemiyorum!..
Fakat şunu biliyorum ki; denizdeki gerçek balıklardan ibret almak lazım. Böyle eski hatıraları dinlemek lazım. Ara sıra başını suyun üzerine çıkarıp; tepelerde kar var mı, bulutlar hangi yöne doğru gidiyor, gözlemek lazım!
 
 
Ben balık olsam…
Gene yazı yazar mıydım size, bilemiyorum. Fakat aynen dediğim gibi yapardım.
Yani karlar erimeye başladığında, daha derin sulara kaçardım…
 
 
Muammer Erkul
artıStop / 10 Ocak 2013 Perşembe
 
 
 

7 yorum

  1. O günün balığı ile bu günün balığı aynı mıdır bilinmez:) ancak insan hep aynı, umut ve hayal ederek yaşıyor…
    BAHAR

  2. Yazıdaki lezzete bakın yahu…

    Gölçiçeği

  3. Hatıra çok ilginç gerçekten de abiciğim… Ve anlatım harika:) (Yavuz Bülent Bakiler hocamızı* bir kez daha kıskandırabilir bu yazı;)
    Ama balıklar çok can acıtıcı… Tedbirsizlik affetmiyor demek ki, masum bir balık da olsa…

    *(Kendisine “amca” demek istedim burada:) Görüştüğünüzde sorar mısın abicigim, amca dememize izni olur mu? Şaka bi yana, öyle yakın hissettim kendisini Sevgi Ailemize:) Babıali Şenlikleri’yle ilgili sayfamızda senin için kullandığı samimi ifadeleri ya…)

    Hicran Seçkin

  4. Yavuz Bülent Bakiler Hoca, severek okuyormuş M.Erkul yazılarını.
    Haftada tek gün, sanırım yetmiyordur, ona da…

    Z.Öner

  5. Kim bilir, belki de bizim de böyle anılarımız var, ama ne sizin gibi göz, ne de sizin gibi anlatım kabiliyeti üstadım, gönlünüze sağlık:)

    BAHRİYE TOGA

  6. Bu sene yediğim hiçbir balıktan, bu okuduğum yazı kadar tat almadım. Allah güzel bir denizde, kulağımıza kar suyu kaçırmadan, yolumuzu şaşırtmadan, kıyıya vurdurmadan bir ömür nasip etsin bütün müslümanlara…

    SÜLEYMAN ELDENİZ

  7. Tebrik ederim. Allahu teala anlayışımızı artırsın. Ibret almayı nasip etsin.

    Bülent

Hicran Seçkin için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir