Ben… Senin… Neyindim?..
Ben, neyindim senin;
Unuttum!..
Ilıcacık bir gündü,, ve terliyor gibi ıslanıyorduk, görünmeyen yağmurda…
Soluk gibi sokuluyordu içimize, havayla karışmış su… Kaşlarında birikiyordu “yağmayan” yağmur…
En güzeli; kirpik uçlarında parıltılar “top”lanıp, büyüyordu… Ve kırptıkça gözlerini birbirine karışıyor, ağırlaşıyor, asıldıkları tellerden kopup, kayıyorlardı ıslak teninde, yüzünün…
Eğilmiştin… Burnunun üzerinden bir damla atlamıştı boşluğa,,, ve ben onu yakalamak istemiş, ama başaramamıştım…
Işık saçarak uçtu havada damla, ve minicik bir papatyanın tam da sapsarı gözünün üstüne düştü…
İşte o sırada sen, avuçlayıp yüzümü, kaldırdın…
Sen, bakışlarını saplayıp bana, sordun:
“Ben… Senin… Neyinim?..”
…..
Senden, tenime dökülen korlar suratımın ıslağında “cozz” dedi!..
Ve izi kaldı alnımda;
Adının!..
Ben… Senin… Neyindim?..
Ben, neyindim senin;
Unuttum!..
Avucum terliyordu…
Avucumla avucun arasında bir bilet ıslanmış, liflerine ayrılmıştı…
Geldi, hadi, dedin… Hadi’dim ben de, ve otobüse bindim. Mahzun mahzun bakarak, şoföre açıp elimi; avucuma yapışık son biletimi gösterdim. Güldü kır bıyıklı tombul adam, başını salladı… Diğer elimin tırnağıyla kazıyıp, bilet kumbarasına tıktım küçük kâğıt topunu!..
Sana baktım, ordaydın, bana bakıyordun; işte bunun için sıcacıktı hava!..
Belirsizce kendini işaret ettin. Bunu, içimden; “ben” diye okudum…
Sonra bana doğru uzattın parmağını, sadece benim anlayacağım şekilde; “senin” diye çevirdim işaretini…
Ardından, biraz muzip, biraz mahcup gülerek ve tek gözünü kırparak; “neyinim” diye sorar gibi başını sallayınca… İnan ki… Otobüsün içinde… Az daha…
Cevabı haykıracaktım!..
“Ben, senin, neyindim?..”
…..
Unuttun mu gerçekten;
Sen, benim,, neyimdin?..
Stop
Muammer Erkul
16 Nisan 2003 Çarşamba