Beyaz gardenya [02 Kasım 1999 Salı]

Beyaz gardenya

Herhangi bir kimsenin malı olmaktan çıkmış “anonim” hikayelerden bazıları dünya çevresinde dolanır durur. İttihatçılardan bahsetmeyi düşünürken (sonra bahsederim) önümde böyle bir hikaye buldum. Celal Ünver yollamış…
Hadi bugün bir beyaz gardenya hikayesiyle derinleşin!..

12 yaşımdan bu yana, her yıl doğum günümde bana, kimin gönderdiği belli olmayan beyaz bir gardenya gelirdi. Üzerinde ne bir not ne de bir kart olurdu. Çaresiz bir şekilde çiçekçiyi aradığımda ise; ödemenin peşin yapıldığını söylerlerdi.
Bir süre sonra, çiçeği gönderenin kimliğini öğrenme çabalarımdan vazgeçtim. Yumuşacık, pembe kâğıtlara sarılmış sihirli bir görünüm sergileyen beyaz çiçeğin baş döndüren kokusunun ve güzelliğinin tadını çıkarmaya başladım. Fakat, hiçbir zaman da gönderenin kim olduğu üzerine hayaller kurmaktan vazgeçmedim. En mutlu anlarım, kimliğini saklayan bu çok utangaç ama tuhaf, aynı zamanda heyecan verici ve harika insanın kim olduğunu düşünerek geçti.
Ergenlik dönemimde, çiçeği gönderenin beni çok seven ya da benim tanımadığım, ama bana hayran bir erkek olduğunu düşünmek çok zevkliydi! Annem, genellikle benim bu hayallerime katkıda bulunurdu. Bana sık sık, bu kişinin iyilik yaptığım ve teşekkürünü bu biçimde dile getirecek biri olup olmadığını sorardı. O zaman, bisikletime binerken, küçük çocuklarıyla alışverişten eli kolu dolu olarak evine gelen komşumuzu hatırlardım. Çünkü, her zaman o komşumuzun aldıklarını arabasından eve taşımasına yardım eder ya da çocukların arabadan yola fırlamalarını engellerdim.
Çiçekleri gönderen, belki de caddenin karşısındaki evde oturan yaşlı adamdı. Kışın buz tutan merdivenlerden inerken düşmemesi için, mektuplarını posta kutusundan ben alır götürürdüm evine.
Annem, gardenya konusunda hep hayal gücümü kullanmama yardım etmişti. Çocuklarının hayal ufkunun geniş olmasını isterdi.
Ayrıca, sadece kendisinin değil, tüm dünyanın bizi sevdiğini hissetmemizi isterdi.
Fakat elbette annemin iyileştiremeyeceği yaralar da aldım. Babam bir kalp krizinde öldü. Duyduğum üzüntü bir anda terkedilmişliğe, korkuya, güvensizliğe ve bir çeşit öfkeye dönüşmüştü… Yaşadığı büyük acı bile annemin duygularımı anlamasını engellememişti… Çocuklarının kendilerini nasıl hissettikleri her zaman onun için çok önemli olmuştu. Bize, çirkinliklerde bile bir güzellik bulmayı öğretmişti. Annem çocuklarının kendilerini gardenya gibi görmelerini istemişti. Güzel, güçlü, mükemmel ve belki de biraz gizemli bir koku ile birlikte…
Annem, ben 22 yaşıma geldiğimde öldü ve ben annemin ölümünden 10 gün sonra evlendim.
Gardenyalar o yıldan sonra gelmez oldu!

——————————————————–

AMERİKA’DA BİR AY-2
Bunun yanı sıra burada asistan olduğumuz için Electromagnetics diye bir dersin rehber öğretmenliğini yapıyorum, yani talebelerin dersle alakalı takıldıkları konuda onlara yol gösteriyorum.
Bu derse de haftada 3 saat iştirak etmek zorundayım. Okul açıldıktan bir hafta sonra kalacağım yer ayarlandı. Hamdolsun, buraya daha önce gelen Türk arkadaşlar bize çok yardımcı oldular. Okula yürüyerek 15 dakika mesafede bir ev tuttuk. 2 dakika ötedeki otobüs durağından da 5 dakikada bir kampüse ücretsiz giden servisler var. Bunlara binersem yol 5 dakika sürüyor. Fakat havanın iyi olduğu günlerde yürümeyi tercih ediyorum. Dediklerine göre bu memleketin havası çok çetinmiş. Kışın -20 dereceye indiği oluyormuş. Kar, Mayıs’a kadar yerde kalıyormuş. Etraf göller bölgesi olmasına rağmen, rakımı yüksek olduğu için umumiyetle hava serin oluyor. Fakat çok güzel bir çevresi var. Kampüste dolanırken önünüzden sincaplar geçiyor. Şehrin hemen civarındaki ormanlarda geyikler bulunuyor. Akşam vakti, çalılarda dolaşan kokarcaları görebilirsiniz. Toprağın kahverengini burada görmek mümkün değil, çünkü nerede toprak varsa ya ağaç dikilidir, ya da çimen ekilmiştir. Gerçekten insanın içini ferahlatan bir yeşilliği ve temiz havasıyla burası tam yaşanacak bir yer. Tuttuğum ev, iki oda, bir salon. Ev oldukça geniş, müstakil ve tek katlı. Aslında altta bir bodrumu var ve ilk geldiğimde orada kalan insanlar vardı ama onlar da şimdi gittiler. Binaya önden bakılınca bodrumun varlığı anlaşılamıyor. Önde ufak bir bahçe, arkada daha geniş bir bahçesi var. Arka tarafta ağaçlar ve bir tahta masa-sıra takımı var. Zannedersem yazın, bu bahçede piknik yapmak çok zevkli olacak. Amerikalılar güzel günlerde bu bahçelerde barbekü yapıyorlar. Hatta ben de burada yaşayan bir Türk ailesine barbeküye gittim. Barbekü dedikleri, mangalda et pişirmek gibi bir şey fakat bunun için gayet büyük barbekü makinaları var. Zaten burada herşey büyük: İnsanlar, iş binaları, çöp kutuları, su şişeleri… Adam boyunda çöp kutuları var. Ama bir markete girdiğiniz zaman niçin bu kadar büyük kutulara ihtiyaç duyduklarını anlıyorsunuz. Burada bakkal diye bir şey yok, marketler de Türkiye’deki Carrefour veya Migros gibi. Hatta çok daha fazla çeşit var. En basitinden ekmeğin bile en az 20 çeşidi vardır raflarda. Dolayısıyla üretim ve tüketim canavarı olan böyle bir ülkede çöp biriktirmek çok kolay. Çöpler üçe ayrılmış: Kâğıt cinsinden olanlar, metal ve plastik cinsinden olanlar, diğerleri, ilk saydığım iki cinsi özel kutularına atıyorsunuz çünkü yeniden kullanılıyorlar. Aksi davranışlar kanunen cezalandırılıyormuş. Geri götürdüğünüz her teneke kola kutusuna 5 cent veriyorlar. Yaşadığım evin aylık masrafı (kira+elektrik+gaz+telefon) 400 milyonTL. (Hamdolsun ki su bedava) Bunu ikiye bölünce adam başı 200 milyon düşüyor. Üniversitenin verdiği aylık 400 milyonla bu masrafın altına girmek insanı ürkütmüyor. Arkadaşım olan çocuk, Türkiye’de liseyi birincilikle bitirmiş, buradan bir tultion bursu kazanmış (yani okul ücreti ödemiyor), fakat diğer masraflarını (ev, yemek, keyfi harcamalar) kendi imkanları ile karşılamak zorunda.
DEVAMI YARIN

Bitmeyen şiir
Şimdi senden uzakta,
Bir yolcuyum hayatta,
Yalnız içimde sevgin,
Yorgun, dalmaz uykuya,
Şu hayatta bir kere,
Yaşarsın acılarla,
Sevilene kavuşmak,
Ya hayalmiş, ya rüya,
Senden bana kalanlar,
Sevgini anlatsa da,
Kimbilir bu sevgi de,
Ya yalandır, ya hata…
Mehmet Fatih Karaaslan

MEKTUP
Rahatlatan yazılar
Merhaba Muammer abi;
Her gün senin yazını ilk okuyabilmek için hepimiz oldukça büyük çaba sarfediyoruz. Çünkü, yazını ilk okuyan saklama hakkını da kazanmış oluyor.
Moralimizin en bozuk olduğu anlarda bile senin yazılarını okuyarak rahatlıyoruz.
Sevgi ailesinin birer üyesi olmaktan mutluluk duyuyoruz.
Sevgiyle kal…
Ayça&Esma&Sema

Güldürürken düşündürmek
Selam Muammer abi, nasılsın..
Yazılarını büyük bir keyif ile okuyorum… Bazen güldürmesinin yanısıra uzun uzun da düşündürüyor beni… Bence senin birçok yazın birçok insanı kötü düşüncelerinden arındıracak nitelikte… Bazı yazarların yazdıkları kendine has düşünceleri bence hiçbir insanın sorunlarına ışık tutmuyor. Sen ise evrensel nitelikte yazıyorsun, benim düşüncelerim bunlar.
Mustafa Sarpkaya

Takvim: 2 Kasım Salı
* Posof, Arpaçay, Vize ve Muratlı’nın kurtuluşları.
* İttihatçıların (Enver-Talat ve Cemal Paşalar) yurttan kaçışı (1918)

Stop
Muammer Erkul
02 Kasım 1999 Salı

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir