BEYKOZ’UN ÜÇ EDEBİYATÇISI…



Beykoz Belediye Başkanlığı; “Belediyelerin işi sadece yol yapmak, çevre düzenlemek

değildir” parolasını hatırlatarak, iki önemli esere daha imza attı. Hem edebiyat tarihimiz
hem de İstanbul tarihi için çok kıymetli olan iki demirbaş eser basına tanıtıldı. İlk resmî
nüfus sayımı kabul edilen 1834 kayıtlarının bulunduğu “Beykoz Nüfus Defterleri” İstanbul
genelinde yayımlanan ilk nüfus kayıtları… “Vefatının 100. Yılında Ahmet Mithat Efendi
Armağanı” isimli araştırma ise konusunda yapılmış en başarılı çalışma olarak tarihe geçti…
Tanıtım kahvaltısında Beykoz Belediye Başkanı, kaymakamı, birçok bilim adamı, tarihçi,
yazar ve gazeteci de bulunuyordu. Yine orada bulunanlardan, özellikle İstanbul ve Beykoz
sevgisi ve yine bu konudaki yazılarıyla tanınan yazar Muammer Erkul ile Ahmet Mithat
Efendi’den yola çıkarak bakın neler konuştuk…

Röportaj: Mehmet Nuri Yardım 

 

-Muammer Bey merhaba… Beykoz’dayız, yüz yıl önce yaşamış bir büyük edebiyatçımızın toplantısından çıktık. Biz sizi, içinde Beykoz geçen yazılarınızla da tanıyoruz. Bu ilçe sizin için ne anlama geliyor?
 
M. ERKUL: Beykoz; dünyaya gözümü ilk açtığım, ilk adımlarımı attığım, okullarına gittiğim, pazarlarında vakit geçirdiğim, denizine düştüğüm, kavga ettiğim, âşık olduğum, yazmaya başladığım yer olarak bir değil, pek çok şeydir bende… Bildiğiniz gibi kocaman bir sahildir Beykoz ve nereye gidersem gideyim, bu sahilin dalgaları sanki bir yürek ritmi gibi, sürekli kıpırdayıp durur içimde…
 
-Ahmet Mithat Efendi, sözlerinden de anlaşılacağı üzere yaşadığı semti, yani Beykoz’u çok seviyor. Bu ortak noktanız hakkında ne dersiniz?
 
M. ERKUL: Ben bunu çok kereler yazdım, söyledim. İlk köşe yazılarımdan birinin adı “Dünyanın en güzel yeri” idi. Çok da sevilmişti. O yazıyı Gülhane Parkı’nın bahçesinde Topkapı Sarayı’nın duvarı dibinden, hem Marmara ve hem de Boğaz’ı kuş bakışı seyrederken yazmıştım. O yazı; “cihana hâkim olan Osmanlı, sarayını yaptığına göre burası dünyanın en güzel yeridir” düşüncesinden yola çıkıyor, fakat insanlara; “yaşadığın yeri seviyorsan veya sevdiğin yerde, sevdiklerinle yaşıyorsan işte orası dünyanın en güzel yeridir” fikrini aşılamaya çalışıyordu…
Elbette herkes için kendi toprağı, kendine yurt tuttuğu yer güzel gelir. Normaldir de bu ve böyle de olmalıdır. Zaten böyle olduğu için insanlar yaşadıkları yerleri imar eder, güzelleştirir ve herkese anlatırlar…
Başkaları, kendi doğup büyüdükleri yeri ne kadar sever bilemem, ama ben Beykoz’u seviyorum. Beykoz’u sevmiş olanlardan biri de Ahmet Mithat Efendi’dir. Evet, ortak noktalarımızdan biri budur. Ve eminim ki yukarıda sözünü ettiğim inceliğin o da farkındaydı.
 
-İnsanın böyle çok sevdiği bir semtte hayatını sürdürmesi, çalışması, yazması nasıl bir duygudur? Sevdiği bir semtte yaşarken acaba zorluklar daha mı tatlı geliyor insana?..
 
M. ERKUL: Elbette “seviyor olmak” büyük bir artıdır. Misal ki insan sadece sevdiği için yavrusunun her sıkıntısına katlanır, ondan iğrenmez, ondan usanmaz, kendinin olanı onunla paylaşır… Kendi semtini de bilirsin; havasını, suyunu ve hatta insanlarını… Artık eskisi gibi değil, çok büyük bir insan kalabalığı var her yerde ama hatıralarda bile olsa semtimizin eski simalarıyla sık sık karşılaşıyoruz!
 
-Yüz yıl önce vefat etmiş ve iki yüz kadar eseri basılmış bir edebiyatçımız tekrar gündeme getirildi. Onunla aynı semtte dolaşmış, aynı yollarda yürümüş olduğunuzu bilmek nasıl bir his?
 
M. ERKUL: Bir meslektaş olarak bakarsak; evet iyi bir duygudur… Bakın, şu fikri hep vermek isterim ben: “Bir köyden bir pehlivan çıkmışsa biliriz ki oradan yeni pehlivanlar da çıkacaktır!” Bazı yörelerden işte bunun için aşçı, hamal, marangoz, çaycı her ne ise işte, ardı ardına çıkar. Çünkü önünde emsal var, örnekler var! Ben bunu ısrarla anlatmak istiyorum:
Çocukların, öğrencilerin, gençlerin her hangi bir noktaya ulaşmış, özellikle de doğru kişilerle kendi aralarında bir bağ kurmalarına, benzerlik bulmalarına kapı aralamak lazım… Çünkü “O yapmışsa ben de yapabilirim” fikri çok çok önemlidir… Beykoz’da balıkçılar var, ben de balıkçı olabilirim… Fakat Beykoz’da çiftçilik yapamazsın, çünkü önünde bu işi yapan örnek bir kimse yok!
Her sabah Yalıköy’den iskeleye yürüyen bir edebiyatçı koyarsan gençlerin önüne, bu bir örnek olur, emsal olur, hedef olur…
İşte bu inceliğin anlaşılması aslında ne kadar önemli…
 
-Peki, Ahmet Mithat Efendi doğru bir örnek miydi sizin için?
 
M. ERKUL: İki boyutu var bu sorunun. Birincisi Ahmet Mithat Efendi’nin kişisel olarak nelerle ilgilendiği, nelerle uğraştığı, döneminde hangi oluşumlarda yer alıp almadığıdır. Bir diğeri de kendisine şöhret kazandıran sanatçı ve edebiyatçı kimliğidir. Biz onun birinci yönüyle ilgilenmeyi tarihçilere bırakalım. Bizi asıl ilgilendiren ikinci yönü yani sanatçı kişiliğidir. 
Ahmet Mithat Efendi gerek verdiği eserlerde gerek savunduğu fikirlerde yazdıklarının pek çoğunda, sürekli olarak dış tesir ve saldırılara karşı İslâm’ı savunmuş. Bunu yazılarında çok net görüyorsunuz. Cemil Meriç’e göre Ahmet Mithat “İslâm’a tevcih edilen her tenkit karşısında aşılmaz bir hisardır” ve “İlâyı kelimetullah uğrunda Hıristiyan dünyasının Katolik ve Protestan bütün haçlılarına meydan okumuş” olan bir kişidir…
 
Peki, acaba benim için bir örnek miydi?
 
Değildi… Neden? Çünkü bizim Beykoz’un okullarına gittiğimiz sırada onu hiç bilmezdik!..
Tarihimize en meraklı öğrenci belki de bendim ama okul kitaplarından filan hatırlamıyorum onun ismini. Kendi bölgemizin ünlü kişi ve eserleri hakkında bilgi topladığımızı, bunu da ödev olarak yaptığımızı hatırlıyorum. Onçeşmeler’in, Anadoluhisarı’nın, Küçüksu Kasrı’nın kartpostallarını dosya kâğıtlarına yapıştırıp altına bilgiler yazardık. Ama kimse bahsetmezdi ondan… Mesela Beykoz doğumlu Orhan Veli’yi bilirdi herkes ama ondan birkaç yüz misli fazla yazı yazmış Ahmet Mithat’ı bilmezdik. Bunun sebebinin İttihat ve Terakki Partisi’nin tavrı olduğu görülmektedir. Ahmet Mithat Efendi’nin Abdülhamid Han’a yakınlığı yüzünden İttihatçıların kendisini sevmediğini herkes bilir. İttihatçılığın devamı olarak gelenlerin de “acaba onun ismini ve eserlerini görmezden gelme çabası içinde olup olmadıklarını” hep merak ederim…
 
-Yazarlığın kıymeti eskisi kadar bilinmiyor, eskiden nice zahmetler içinde yazılırmış, bunun en büyük örneği Ahmet Mithat… Yazmanın şu anki zorlukları neler? İyi bir eser ortaya koymak için şu anki yazarların farklı olarak ne yapmaları lazım?
 
M. ERKUL: Yazarlığın kıymeti vardır, vardır… Bilinmese bile vardır!
Yani herkes gibi olmayan, farklı bakabilen birileri, özel bir cevher taşıyanlar, toplumların içinde belli bir sayıda/oranda çıkarlar ve bunlardan bir kısmı da ziyan olmaktan kurtulup eser verebilirler…
Evet, bir zamanlar köşe yazarlığı şimdikiyle kıyaslanmayacak kadar tesirli, önemliymiş.
Fakat bu noktada, yaşanan çağa dikkat etmek lazım… Belki başka zamanlarda da masal anlatıcıları, destan okuyucuları filan önemliydi…
 
-Beykozlu üç edebiyatçı var… Biri Ahmet Mithat Efendi, biri Orhan Veli Kanık ve Muammer Erkul…
 
M. ERKUL: Biz üçümüz de Beykozluyuz ama birbirimizle aynı anda dünyada bulunamadık. 
Ahmet Mithat Efendi. Osmanlı döneminde yaşadı ve yazdı. Orhan Veli’nin çocukluğu Cumhuriyet’in kurulma dönemine denk geldi. Bense daha sonraki kuşaktanım…
Ahmet Mithat, nesirleri ile… Orhan Veli, bütün kuralları reddettiği şiirleriyle tanınır. Benim yazdıklarıma ise “mensur” diyorlar, yani şiir tadında nesir veya artistik şiir…
 
-Gelecekten umutlarınız neler; daha fazla Beykozlu sanatçının, yetişirken örnek aldığı insanlardan olmak sizi mutlu eder miydi?
 
M. ERKUL: Etmez olur mu hiç? Hedef budur zaten; yol açmak… Sen güzel bir yol açabilirsen, ardından gelmeyi tercih edecek birileri olur mutlaka. Fakat sadece orman kesmek değildir hedef. Açtığın yolun hem seni ve hem de ardından gelecek olanları nereye, hangi yöne götürdüğünü düşünmek lazım.
Yazmak, kahvehane muhabbetine benzemiyor. Değil cümle veya kelimenin, bazen bir virgülün bile nereye konması gerektiği hakkında iyi ve uzun düşünmek gerekiyor.
Söz uçar yazı kalır, demişler.
O yüzden kalacak olanı, saklanacak olanı, yarınlarda da okunacak olanı yazmaya çalışmamız lazım.
Biz nasıl öncekiler hakkında konuşuyorsak, gelecektekilerin de bizim hakkımızda konuşacaklarını bilmemiz lazım. Yani aslında biraz da kendimiz seçmiş oluyoruz; hakkımızda ne söyleneceğini… Öyle değil mi?
 
-Bilmeyenler vardır mutlaka, Beykoz’u konum olarak anlatır mısınız?
 
M. ERKUL: Bu ilçeyi anlatmayı gerçekten seviyorum ben. Beykoz, Asya kıtasının Anadolu yarımadasının en kuzey ve en batı ucudur. Güney sınırı Küçüksu Deresi, batısı İstanbul Boğazı, kuzeyi ise Karadeniz’dir. Boğaz, Beykoz önünde büyük bir göl manzarası verir ve bol bol mavi, bol bol yeşil görürsünüz burada. Ben İncirköy’de doğup büyüdüm. Halide Edip İlkokulu’ndan sonra devam ettiğim ortaokulum, Beykoz’un muhteşem korusu içindeki Ziya Ünsel’di. Hava açıksa yürürdük okula. Veya Onçeşmeler’e kadar vasıtaya binerdik.
Beykoz meydanından geçen yolu Ahmet Mithat Efendi’nin yalısı keser; sahilin bitip çayıra doğru kıvrıldığınızı fark edersiniz. Burası Yalıköy’dür yani Orhan Veli Kanık’ın da doğduğu mahalle.
Ahmet Mithat: “Dünyada en güzel memleket Türkiye’dir’ der ve şöyle devam eder…
‘Türkiye’mizin en güzel şehri İstanbul’dur. İstanbul’un en güzel bölgesi Boğaziçi’dir. Boğaziçi’nin en güzel semti Beykoz’dur. Beykoz’un ise en güzel yeri; benim yalının bulunduğu yerdir!..”
 
-Peki siz katılıyor musunuz onun sözlerine?
 
M. ERKUL: Elbette katılıyorum, ama sadece son cümlesine kadar… O da benim gibi İncirköy’de doğmuş olsaydı, tabii ki “Beykoz’un en güzel yeri İncirköy’dür” diyecekti…
 
-Bu sözlerinizden, en başta yaptığınız “dünyanın en güzel yeri” tarifinizi hatırlıyoruz…
Ve size, yani Beykoz’un üçüncü edebiyatçısına teşekkür ediyoruz. Çok hoş bir sohbet
oldu. Kaleminize kuvvet, gönlünüze sağlık olsun…
M. ERKUL: Ben teşekkür ederim. Gönüller bir ise, dünyanın her yeri dünyanın en güzel yeridir zaten!..

_____________________________________ 
Röportajın yayınlandığı sanatalemi sitesi 



1 Yorum

  1. Ne diyelim ki bu söze:
    “yaşadığın yeri seviyorsan veya sevdiğin yerde, sevdiklerinle yaşıyorsan işte orası dünyanın en güzel yeridir”
    çok güzel, masalsı bir anlatım…
    yaşadığın yeri seviyorsan orası ve diğer yerler oluyor dünyanın her yeri…
    yaşadığı yerde yaşadığı yer olanlardansınız… çok güzel anlatılmış çoook beğendikkkk:)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir