Bin yıl bitti ansızın(!) [03 Ocak 2001 Çarşamba]

Yeni BİNYILIN ilk yazısını yazıyorum… Bu, bir KOMEDİ yazısı olacak… Çünkü, biliyorum ki bazıları çok gülecek bu satırlara.

Sahi, nedir komedi?..
…..
Bi.. bi.. bil e mm, mm m myo… bilem miyorum ki!..
…..
Buna benzer bir sun’î ıkınıştaki "bilemiyorum" kelimesi o kadar çok kullanıldı ki sinemalarda, tiyatrolarda ve televizyon programlarında; artık bunlardan kekeçoğlanlar bile alınmaz, yine artık bunlara, rüzgârın parmaklarından gıdıklananlar(*) bile gülüşmez oldular!..
…..
Yaani?..
Yanisi şu; mizah, göreceli bir kavramdır…
(Şu an bazılarının "görece" ve "kavram" kelimelerini bilmediği için bana kızıyor oldukları gibi, farklı insanlarda farklı tesirler meydana getiriyor ortaya yapılan espriler…
Örnek mi, peki…
Sen, şemsiyeyle gezersin, bikiniyle dolaşırsın, ayrı konu… Ama güneş herkesi eşit ısıtmaya ve aydınlatmaya devam eder…
…..
Mizah, öyle mi?.. Değil.
Bir espri yaparsın; bakarsın ki biri gülerken diğeri ağlamaya başlamış!..
…..
Ne şimdi bunlar, ne anlatıyorsun gene yaa… Hadi yap yapacaksan şu esprini de gülelim…

Tatil de ne çabuk geçti, değil mi?..
Soru şu:
Sana verilen bu günler boyunca neyle uğraştın, kime ne iyilik yaptın, ne okudun, ne dinledin, ne öğrendin ve kime ne öğrettin?..
…..
Farkında mısınız, aslında bunun adı; HAYAT!..
…..
KOMEDİYİ görüyor musunuz?
Burası birinci "ESPRİYDİ" işte…
Birileri gülmekte, birileri de ağlamaktalar şimdi.
Bazıları da koca bir tiyatro salonunda olduklarının bile farkında değil!..
Boşver, bundan sana ne?.. Sen, konsantreni bozma.
…..
Çok özel bazı imkanlara sahip olanların küçük bir kısmı birkaç gün daha uzattı tatilini… Ama, memleketin çoğu Cuma ile ikinci Salı arasındaki on günde tatil yaptı…
Herkes dahil mi buna?.. Hayır elbette…
Bir hafta yapan da oldu tatili, üç günde bitiren de…
Hatta sadece el öpmek için birkaç saat izin kullanıp geri dönenler bile oldu!..

İçimizi gıdıklayan aşk yazılarına ve sevda türkülerine dönecek miyiz hep beraber?..
Elbette.
Güzeeel!..
Güzel olan ne peki?.. Peki "güzel" olan ne?
Şu ki; bayram izni olarak koparttığımız tatil günlerinde yaptıklarımız!..
Hıı?
Al işte sana İKİNCİ ESPRİ!..
Hem de bu, diğerinden de komik, öyle değil mi?..

Yeni bir binyılın ilk yazısıyla uğraşıyorum.
Bir yeni bin yıl…
Bir yeni yazı.
…..
Acaba "dün" biliyor mu, "bugün"den eski olduğunu?..
Ya da "yarın", eskiyecek olan bugünün üstüne dolanacağını bilmiyor mu?..
Gece farkında mı aydınlıktan kaçtığının…
Ve AYDINLIK, hep karanlığı kovaladığının;
Hep… Hep, ama hep, KENDİSİNİN TIPKISI OLAN BİR AYDINLIK İZ ÜZERİNE sarıldığının, sarıldığının, sarıldığının?..
…..
ESPRİNİN farkında olanlar nasıl da gülüşüyorlar şimdi…
Değil mii?..

KOMİKLİK mi?
O hoo o!.. Bende, istemediğiniz kadar var…
…..
Geçtiğimiz sonbahar. Ailemden, en yakınlarımdan bir çift, otobanda, kendi arabalarından başka, daha büyük ve mukavim bir vasıtanın arka koltuklarında, yüksek bir otoban süratinde yol alırlarken… Hiç kimsenin aklına hayaline gelmez bir şekilde, önlerine çıkan koca bir ineğe çarptılar…
Şükürler olsun ki ölen ya da ağır yaralanan olmadı, sadece birinin, sonradan (taşı oynamış olan) safra kesesi ameliyatla alındı…
…..
Şimdi sen olsan, burda neye yanarsın?..
Menziline ulaşamayan (veya geciken) yolculara mı?..
Çekilen korkulara, aksayan programlara, hastanelerde muayene sonuçlarını bekleyenlerin endişelerine, devam eden günlerde ortaya çıkan arızalara, trafikten kaldırılan o son model vasıtaya mıı… Yoksa, memleketin en geniş ve en işlek otobanının kenarındaki tel örgüyü kesen… İçerdeki üç beş avuç otu yesin diye sığırını yasak bölgeye sokan… Ardından da dördüncü şeritte çarpılıp parçalanan hayvanının başında ağlayarak, parasını talep eden adamın cehaletine mi?.. Neye yanarsın?..

"Tatil" dedik, "tatilde yapılanlar" dedik…
"Otoban" dedik, "süratli vasıta akışını tehlikeye sokup, yolcularla birlikte kendilerini de perişan edenler" dedik…
Nizam, intizam dedik…
Göz var, akıl var, dedik…
Ve yeni bir "bin yıl" dedik…
…..
Sahi ne farkı var, bu haftayı da yaşayanların, geçen haftaki yaşamışlıklarından?..
…..
Anladığım şu ki benim;
Lafı nereye çevirirsem çevireyim, ne tür düşünürsem düşüneyim, kalemi nasıl kıvırırsam kıvırayım değişen hiçbir şey olmuyor cânlar…
İşte yaşıyoruz ve görüyoruz ki;
Önümüzdeki bu bin yıl da önceki gün biten bin yıldan farklı değil… İnanın buna!..
Bütün gazetelerde haberler var; "Yirmibirinci asrın ilk dakikalarından itibaren, doğmuş bulunan her canlının, hâlâ ölümlerinin devam ettiğiyle alakalı!..

Anladığım (tahmin ettiğim) şu ki;
Bir bin yıl daha kafamdaki karmakarışıklıklar devam edecek benim! Ortaya bir sürü laf döküp, çekip gideceğim sonra yine, toparlamadan!.. Aynen şimdi olduğu gibi!
Ne dedik biz, az önce?..
"Yol" dedik, "yolcu" dedik…
"Akıl", "cehalet" dedik…
"Doğum ve ölüm" dedik.
Bir de bu ikisinin, arasındaki işler" dedik.
…..
Son olarak da;
Bu yazı burda biter, dedik.
İŞTE BÖYLE ANSIZIN!..

Hadi son "ESPRİ"yi yapayım da, gülün biraz:
…..
Evvelki gün, yani Aralık’ın son günü, sormuşlar…
Deriiin bir iç geçirmiş ihtiyar Milenyum, ve;
"-Aaahhhh, demiş…
Göz açıp kapayıncaya kadar, geçtiii gitti!.."
………
(*) "Rüzgârın parmağından bile gıdıklanmak!.." deyimi, yeni binyıla bizden hediye olsun…

Stop
Muammer Erkul
03 Ocak 2001 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir