Gürül gürül suyun sesini duymuyorsa şu millet, aldırma…
Onlar, sığanmış paçalarına bakıyor senin; sen yakalayacağın balıkları görüyorsun…
Dilinde “ahh”lar:
Bir gün kaç kişi yiyecek balıklarımı, kim bilir!..
…..
Bunları senden başka kim anlar?
Bazıları, gözlerinin gördüğüne bakar;
Gördüklerine sevinirler…
Bazıları gördüklerine de sevinir, görebildikleri için de sevinir…
Aslında göz görmez ki; gören beyindir…
Yani, gözün önüne tutulan dürbün gibi bir şeydir; beynin önüne konmuş olan “göz” ismindeki delik!
Bazıları ise; gözlerinin önünde durmasına bile ihtiyaç duymazlar, görecekleri şeyin…
Peki, ne yaparlar?
Kafalarının içinde görüverirler!
Sadece gözlerinin deliğinden bakmaya alışanlar…
İkinci ihtimalin var olabileceğini anlamadıklarından…
Görmek için göze muhtaç olmayanları;
“Alık” olarak nitelerler!
Alık diyenler; balığı, balıkçı tezgâhında görür ve pişirince yiyebileceklerini bilirler…
Alık denilenler; kıpır kıpır ve ıslak ve dümdüz ve adına deniz denen şeyin içinde olduğunu hayal ederler balıkların… Ve hayallerini görürler…
Bir de sofradan sonrası ve balıktan öncesi arasındaki sonsuz derinliğin fotoğrafına bakanlar var ki, o konu bizi aşar!
Dönelim tekrar sahile…
Birileri der: Şu balıkçı tezgahında balıklar yatarken, şu insanlar, ellerinde kamış, öööylece, aval aval bekliyorlar sahilde!..
Diğerleri de şöyle der: Şurada deniz var ve içinde balıklar var ve elinde olta var; yakalasana kendi balığını ve artanını sunsana insanlara!
Tuttuk işte bir balık daha…
Bakalım kim bakacak tadına?..
Stop
Muammer Erkul
02 Mart 2007 Cuma