Bir fotoğraf karesi dolusu otomobiller [08 Aralık 2000 Cuma]

Bir fotoğraf karesi dolusu otomobiller

Elinizde bir fotoğraf makinesi olsun… İnsanların en kalabalık olduğu bir yere gidin ve bir kare fotoğraf çekin.
Sonra koyun o resmi bir kenara.

Elinizdeki fotoğraf makinesiyle
Otomobillerin en kalabalık olduğu bir yere gidin ve bir kare fotoğraf çekin…
Şimdi koyun bu resmi önünüze ve beraber bakalım…

Arabalar…
Beyaz, siyah, kırmızı, sarı renk renk arabalar…
İrili, ufaklı; süslü, sade; gösterişli, gösterişsiz; bakımlı, bakımsız; genç, yaşlı arabalar…
Şu an burda, aynı yerdeler… Bir fotoğraf karesine sığacak kadar da yakınlar biribirlerine…
Bu resimde sabit duruyor olsalar da, biz biliyoruz ki gidiyordu onlar; ve bütün “vasıta”lar gidiyorlar!..
Vasıtalar, içlerinde bulunanları bir yerlere doğru götürüyorlar!..

Biliyoruz ki; bu arabaların hiçbiri aynı noktadan çıkmadı yola!..
Biliyoruz ki; bu arabaların hiçbiri aynı noktaya gitmiyorlar!..
Biliyoruz ki; bu arabaların her biri farklı bir motora sahip ve her birinin ayrı bir yakma kapasitesi var…
Biliyoruz ki; her biri farklı bir depoya sahip…
Her birinin, yapılan sürate göre farklı tepkileri var…
Her birine farklı bir yerde ve üstelik farklı bir miktarda yakıt konmuş…
Her biri farklı yollardan ve farklı mesafelerden gelmişler buraya kadar…
Her biri farklı istikamete ve farklı mesafelere doğru ilerlemek istiyor…
Ve her birinin ayrı ayrı sürülüş şekilleri var.

Örnek mi?..
Şu araba; şu… Ortadaki…
…..
Anlayabiliyor musun şimdi bunun deposuna ne kadar yakıt konulduğunu?.. Ve anlayabiliyor musun yakıtının ne kadar geride konduğunu?..
Anlayabiliyor musun, bu noktaya gelinceye kadar başından neler geçtiğini?..
Yani anlayabiliyor musun deposunda ne kadar yakıt kaldığını…
Ve onu daha kaç kilometre götürebileceğini?..
Anlayabiliyor musun?

Şimdi, önündeki otomobil resimlerini kaldırıp, az önce kenara koyduğun insan resimlerini incelemek geliyor mu içinden?..
İşte şimdi, kendi içinden gelen motor seslerini de dinlemek istiyor musun?..
Şimdi acaba merak ediyor musun, yakıtının ne kadar konmuş olduğunu?..
Ve şimdi…
Ve şimdi yol haritanı yeniden gözden geçirmek…
Ve belki şimdi… Şu an, direksiyonunu şöyle birazcık ayarlamak geçiyor mu içinden?..

———————————————————

Vasiyetname
Abdülhâlık-ı Goncdüvânî (*), “Vasıyyetnâme” kitabında diyor ki:
…..
“Sana vasıyyet eylerim ey oğul ki, her halinde ilim ve edeb ve takva üzere ol! İslam âlimlerinin kitaplarını oku! Fıkh ve hadis öğren! Cahil tarikatçılardan sakın! Şöhret yapma! Şöhrette afet vardır. Çok sima’ eyleme! Çok sima’, kalbde nifak yapar, kalbi öldürür. Sima’ı inkar da etme ki, büyüklerin çoğu sima’ yapmışlardır. Arslandan kaçar gibi, cahillerden kaç! Bid’at sahibi, sapıklar ile ve dünyaya düşkün olanlar ile arkadaşlık etme! Helalden ye! Çok gülme! Kahkaha ile gülmek, gönlü öldürür.
Herkese, şefkat ve merhamet et! Kimseyi hakir görme! Kimse ile münakaşa, mücadele etme! Kimseden bir şey isteme!
Tasavvuf büyüklerine dil uzatma! Onları inkar eden felakete düşer. Mayan fıkh ve evin mescid olsun!”

(*) Abdülhâlık-ı Goncdüvânî (rahmetullahi teâlâ aleyh):
İslam âlimlerinin büyüklerindendir. Buhara’da Goncdüvân köyünde doğdu ve 1180’de aynı yerde vefat etti. Yirmiiki yaşında iken Buhara’da Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin sohbetinde kemale geldi. İmam-ı Mâlik soyundandır. Babası Abdülcemîl Malatyalı idi. Hızır aleyhisselamdan ders aldı.

Stop
Muammer Erkul
08 Aralık 2000 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir