Bir Ramazan ikindisinde, Beyazıt Meydanı

Bir Ramazan ikindisi, Beyazıt Meydanı’ndayız…
Bazen neler oluverir, neleri görüverirsiniz de, ancak bir kaç karesi sabitlenebilir bunların.

Misal mi?
İşte Beyazıt Meydanı. Aynı yerde, bir gönlü yaralı adamın canı acıyarak anlattıklarını dinlersiniz… Sonra, Ramazan boyunca açık kalacak olan, Diyanetin organize ettiği 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı’nı gezersiniz… Tarihî İstanbul Üniversite kapısını görür… Kendinizi bir film setinin içinde bulur… Konsere kalmayacak olsanız bile, meydanda karşılaştığınız Hacıvat-Karagöz ile, Şemsiye çeviren mütebessim İstanbul güzeli ile, başı fesli ama setresi pek de uzun olmayan kâtip ile ve (artık, kitabını yazdığımı gönül rahatlığıyla söyleyebildiğim) Nasreddin Hoca ile fotoğraf çektirirsiniz…
Sonra da "Küçük Efendi’lere kıymetli kitaplar edilmiş" Beyazıt Camii’nin ardına kıvrılıp, meşhur Sahaflar Çarşısı’ndan geçerek meydandan çıkarsınız.

İstanbul bu…
Aynı meydanın dört bir yanından veya aynı sokağın iki ucundan söz etseniz, dinleyenler sizi ayrı ayrı ülkelerden bir şeyler anlatıyorsunuz sanabilirler!
Öylesine bir zenginlik ve kültür birikimi solursunuz her adımınızda.


İşte, konferans…

Kıymetli şair ve fikir adamlarımızdan Yavuz Bülent Bakiler, kendisini pür dikkat dinleyenlere;

"Sakın bölünmeyin. Bu ülke kamplara bölünmelerden çok çekti.
Gene ortalığı karıştırmak istiyorlar ama biz yine eskisi gibi bölünür parçalanırsak, aklımızı başımıza toplamazsak çok pişman oluruz…" 


"Bu güne kadar 30 bin insanımızı kaybettik terör yüzünden, Allah korusun kötü senaryo olur ve bir Alevi- Sünni savaşı çıkarmayı başarırlarsa, o zaman belki de 300 bin insanımızı verebiliriz!"
Gibi, topluma sükunet mesajları veriyor…


.

Gerçek Alevi Aşık Veysel’dir. Herkesi kucaklayan mısralar yazmıştır.
Bölücü, kışkırtıcı isimlerin şiirleri, şarkıları topluma gerçekten zarar veriyor ve verecektir…"
 


Sonra da Yavuz Bülent Bakiler, okuyucularının kitaplarını imzaladı. 

Üniversite önünde neler oluyor?

İkinci olarak, İstanbul Üniversitesi’nin muhteşem manzara veren ve gerçek sanat eseri olan tarihî kapısı dikkatimizi çekti… 


Orada, kitap fuarının hemen arkasında kalan sette bir kalabalık toplanmıştı ve pek çoğunun ellerinde pankartlar, dövizler, bayraklar vardı. 


(Hemen ekleyelim: Kedi nereye yakışmaz ki? Buraya da yakışıyor işte… 🙂


Burada bir şeyler oluyor. Neler oluyor?
Birinin elinde "Ya Taksim Ya Ölüm" yazısını görünce ilk aklıma Taksim Meydanı geliyor… 


Elinde megafon olan biri kalabalığı yönlendiriyor.


Önce, birilerinin "kameraları görünce gösteri yaptıklarını" sanıyorum fakat bu iş farklı. 
Kıbrıs konusunun filmi çekiliyor…


Tekrar tekrar aynı sahne çekiliyor. Elliden fazla genç insan okulun kapısında toplanıyor ve sonra haykırarak, sloganlar atarak kameranın iki yanından geçiyorlar…
Konuşuyoruz da oradaki arkadaşlarla.


Fimin isminin "Büyük Göç" olduğunu, konusunun Kıbrıs olduğunu, Makarios’un ise benim çocukluk zamanımda her gün gazetelerde resimlerinin çıktığını söyleyeyim size.
Fakat, söz verdim başka da malumat vermeyeyim…  

Vee, Nasreddin Hoca’mız 🙂

İşte gördüğünüz gibi, her yerde karşılaşıyoruz kendisiyle… Ve herkesle birlikte poz vermeye çalışıyor.


Gerçekten de güler yüzlü bir oyuncu, bu kostümlü arkadaş…
Fotoğraf çektirirken, nerden aklıma geldiyse; "adın ne" diye  soruyorum.
O da hiç istifini bozmadan:
"Nasreddin Hoca", diyor… 



Ve sonra, içine girebileceğimiz ilginç bir karede buluyoruz kendimizi.
ve sanki "Üsküdar’a gider iken" söyeniyor bir yerlerde…


"Katip" ve üçümüz birlikte…
 

Bunun altına "Mendilini düşürmüş te" yazmıştım ilk ve hoşlarına da gitti bazılarının.


İşte, Hacıvat ve Karagöz… Hem benim iki yanımda hem de arkamızda var yani birer insan da arkamızdaki şişme mankenlerin içinde var. Bu koca şeyler de yürüyor ama görüntü ilginç oluyor… 🙂
 

. . . . . . . 
Vee, son olarak…


Cağaloğlu’na kadar geliyoruz ve Anadolu Ajansı önünde işte bu kareyi çekiyoruz.
Cağaloğlu meydanına çok yakın ve Nuruosmaniye Caddesi üzerindeki bu binada ne çok zamanlarımız geçti. 
Türkiye Çocuk Dergisi ve Türkiye Gazetesi’nin tam ortasındaki Bizim Sahife işte burada, en üst katta hazırlanıyordu.

Böylece bir Beyazıt günü daha maziye karışıyordu…

Güzel olan şu; çeşitli sebeplerden dolayı "geldiğimize değdi" 

Zaten bu da bize yetti…

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 

NOT:
Arkadaşlar, facebook ve twitter’a yazacağınız düşünce ve yorumlarınızı lütfen önce buraya da yazın.
Çünkü buraya yazdıklarınız KALICI oluyor…
Selamlar 
M:)
 

 

1 Yorum

  1. Bize de burası yeteer…
    Hepsi de birbirinden renkli ve tatlı kareler:)
    Teşekkürler abiciğim.
    Hicran Seçkin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir