Birini düşün ki işi yok, mesleği yok; geliri, malı, evi ve eşyası yok. Sokakta kalsa gidecek yeri, sığınacak kapısı yok…
Fakat biri var ki onu seviyor; koruyor, kolluyor. Onun için de çalışıyor; kendi kazancından ilk payı ona ayırıyor. Kendinden önce ona kıyafet alıyor, kendinden önce onun yemesini istiyor. Bir ihtiyacı olduğunda, kendininkileri unutup ona lazım olanı bulmaya çalışıyor ki böyle davranmaktan mutlu oluyor…
Evi olmayan için kendi evinde bir oda açıyor; bu odayı ona uygun eşyalarla donatıyor ve dolaplarını onun için alınmış giysilerle dolduruyor…
Sofrada yer açılıyor ona. Yemekler hazırlanırken, ilk önce onun hangi yemeği sevdiği veya hangi gıdaya ihtiyacı olduğu hatırlanıyor. Bütün ihtiyaçları ve rahatsızlıkları bu evin birinci derecede önemli işleri olarak kabul ediliyor.
Dışarıdan ve dışarıdaki yabancılardan gelebilecek her türlü rahatsızlık için bütün tedbirler alınıyor. Rahat etmesi için; dinlenmesi ve eğlenmesi için seferber olunuyor. Geliri olmadığından; akla gelmeyen ufak tefek ihtiyaçlarını kendi karşılayabilmesi için cebine bir miktar harçlık da konuluyor…
Hayal etmeni istediğim bu insanlar arasındaki bağın kuvvetini, sevginin gücünü tahmin edebiliyor musun?.. Bütün ihtiyaçları karşıladığı gibi zaten hep karşılamak isteyen ve bundan da çok mutlu olan kişinin, diğeri tarafından nasıl bir duyguyla sevildiğini anlayabiliyor musun?
Öyleyse şimdi, şuna cevap ver: Bütün bu fedakârlıkları yapan insanın; diğerinden bir tek şey istemeye hakkı olabilir mi sence?.. Mesela;
“Bütün işlerinden, istirahat ve eğlencenden arta kalan zamanın sadece bir saatinde, şu elimde tuttuğum kitaptan okur musun?” Dese, ne der? Yani ne dersin?..
Kısa süren sessizliği şu cümleler bozdu:
“Bir evlat, elbette bu ricayı kıramaz! Ben de elbette alacağımı aldım bu sözlerden. Hayatımı şekillendirecek olan bu kitaplardan elbette bir saat okurum… Bir aile sıcaklığının, bir ana babanın yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir, onların böyle bir ricası nasıl geri çevrilir?..”
Stop
Muammer Erkul
31 Ekim 2008 Cuma