Bütün çikolatalar biter…
Kadir Gecesi olarak ihya etmeye gayret ettiğimiz Pazartesiyi Salıya bağlayan gece, hakikaten Kadir Gecesi idi galiba. Bu zanda olanlardan düşüncemi kuvvetlendiren mesajlar da aldım…
Rüzgar kesilmişti, yağış durmuştu…
Ortalık sükunet içerisindeydi.
Karşımızdaki yirmi katlı apartmanın zemin kat balkonunun altında yuvalanmış olan büyüklü küçüklü yarım düzine köpeğin bile neredeyse hiç sesi çıkmadı. Ve hemen herkes bu geceyi zaten Kadir Gecesi imiş gibi değerlendirmeye çalışmakla meşguldü.
Yüce Mevla’m bütün hayır dualarımızı kabul etsin… Yüzümüze tebessüm, gönlümüze huzur ve kalbimize sarsılmaz iman versin inşaallah.
Vakti gelip de yeryüzünden aldığında yüzümüzü;
“İyi ki öldü” denilenlerden değil,
“İyi ki öldüm” diyebilenlerden eylesin!..
Ve bizleri, bu çabada olanlardan eylesin.
Gecenin geç bir saatinde, masamın üzerinde duran kitabı aldım elime. “Bereketlenmek için” denir ya, bir kaç sayfa okurum, dedim. Tamamen rastgele açtım kitabı ve bir bölüm başı çıktı.
“İnsanları Allahü teala yarattı. Bütün insanlar Allahü tealanın kullarıdır. Allahü teala bir milletin, bir ırkın veya yalnız dünyanın Rabbi, halıkı, yaratanı değil, bütün insanların ve alemlerin Rabbidir. Allahü tealanın nazarında bütün insanlar birdir, biribirinden farksızdır… diye başlayıp;
…Allahü tealanın nazarında hangi ırktan olursa olsun, bütün insanlar birbirlerine müsavidir. Bütün insanlara, (Ümmet-i da’vet) denir. İslamı kabul edince, (Ümmet-i icabet) olurlar. Hak din olarak da, yahudilikle hıristiyanlığın asıllarının devamı olan, tek din Müslümanlıktır” diye biten kısmı kendiniz zaten mutlaka okuyacaksınız…
Ben, hemen arkasından gelen kısmı aktaracağım size. Bölüm, bir Amerikan neşriyatından alınmış.
Profesör Robinson anlatıyor:
“Orel Roberts Üniversitesi’nin hoca ve talebeleriyle İsrail’i gezmeye gitmiştik. Yanımızda olan ve bu üniversiteyi kurmuş olan katolik din adamlarının ileri gelenlerinden Oral Roberts, kendisini ziyaret ettiğimiz İsrail’in eski başbakanlarından Ben Gurion’a, bir (Kitab-ı mukaddes) hediye etti. Kitab-ı mukaddesin başında (Ahdi atik) yani Tevrat kısmı bulunuyordu. Roberts, Ben Gurion’dan bu kutsal kitaptan en sevdiği bir parçayı okumasını rica etti. Ben Gurion bu ricayı bir tebessümle karşıladı. Evinin önündeki küçük bahçede, bir ağacın altına oturduk. Hepimiz susmuştuk. Dikkat ile kendisini dinliyorduk. Ben Gurion, Kitab-ı mukaddesi açtı ve birkaç sayfa çevirdikten sonra şu parçayı okudu: (Allah, insanı kendisine en çok benzeyen bir şekilde ve erkek ve kadın olarak yarattı.) Tekvin, bab 1, ayet 27
Ben, (Allah Allah, bula bula bu cümleyi mi buldu) diye düşündüm. Onun, Tevratın çok daha yüksek manalı kısımlarından, mesela (Tekvin=Yaratılış) veya ( Evamir-i aşere=On emir) gibi bahislerden bir parça okuyacağını zannettiğim için yüzümü ekşittim. Bu sahneyi almakta olan televizyon kameramanına bir işaret verdim. Bu işaret (boşuna zahmet etme, bu sözleri televizyonla dünyaya yaymaya değmez) manasına geliyordu.
Fakat biraz sonra Ben Gurion, niçin bu cümleyi seçtiğini adeta vecde gelerek, şöylece izah etti: (Daha biz Amerikalı, Rusyalı, İsrailli ve Mısırlı olmadan evvel, daha biz hıristiyan, müslüman, mecusi, yahudi v.s. olmadan evvel, yani bugün insanları birbirinden ayıran memleket, devlet, din, inanç ve benzeri farklar meydana gelmeden evvel, hepimiz yalnız Allahü teala tarafından yaratılan bir erkek ve kadındık. Bu, bütün büyük dinlerin bize öğretmek istediği en büyük hakikattır. Niçin bunu anlamıyor ve birbirimize düşman oluyoruz? Hepimiz el ele verelim ve Allahü tealadan bu hakikati anlamamıza yardım etmesi için dua edelim.)
Hepimizin başı öne düştü. Din adamı Roberts hepimiz adına (Amin) dedi. Ben Gurion, hakikaten en güzel cümleyi bulmuştu.
İsrail’den dönerken aklımda hep bu cümle vardı. Biz bütün insanlar birbirimizin aynıyız. Allahü tealanın kullarıyız. Ona giden yol tektir. Bu yol, İbrahim, Musa, İsa ve en sonunda Muhammed aleyhimüsselamın bildirdikleri iman yoludur. Bu yoldan gidenler selamete erişecektir. İnsanlar, Peygamberlerin yolundan ayrılmakla en büyük hatayı işlemişlerdir. Bu yüzden yollarını şaşırmışlar, ahlakları bozulmuş, hatta Allahü tealayı unutmuşlardır. Dünyanın barış ve selamete kavuşması için, insanların hatalarını anlaması ve doğru yola dönmeleri icabeder.
Bu kitap, yani “Herkese Lazım Olan İman” isimli bu muhteşem eser, hakikaten elinizin altında olmalı. Kalp huzuru ile okuyabileceğiniz ve “bayram hediyesi” olarak da götürebileceğiniz bir hazine.
Bütün çikolatalar bitiyor, bütün eşyalar kırılıyor…
…Ama doğru ve gerçek bilgiler hiçbir zaman eskimiyor, kırılmıyor, bozulmuyor ve bitmiyor.
Hakikat Kitabevi’nin yayınlamış olduğu “Herkese Lazım Olan İman” isimli demirbaş eseri (üzeri fiyatı 600 bin lira) bütün Türkiye Gazetesi bürolarından, İhlas mağazalarından ve kitap fuarlarından bulabileceğiniz gibi, gazete dağıtıcınıza da sipariş verebilirsiniz… Yine de bulamazsanız, kitabevinin 0212 523 45 56 numaralı telefonundan veya 0212 525 59 79 numaralı faksından kitaplarınıza ulaşabilirsiniz.
Yeter ki bunu başarmak isteyin.
———————————————————
Şiir
Şiirin ŞİİR olduğu zamandan:
Rabbim, nihayet sana
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz…
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz…
Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar,
Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz.
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
En güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz…
Ziya Osman Saba (1941)
Herkes uyurken…
Yastığımın yanağına kondurdum yine masum iyi geceler öpücüğümü usulca!
Yumuşaktı yine. Kıpırdandı biraz…
Ürktüm, korktum onu uykusunun en tatlı yerinde uyandırmış olmaktan. Uzaklaştım yanından.
Uyu, dedim. Uyu. Sen uyu!..
Sen uyurken, şehir uyurken, ev uyurken… Ben kıpır kıpır kimseyi rahatsız etmeden dönen dünyaya, ışıl ışıl yanıp sönen yıldızlara, etrafına haleler yayıp, sohbet etmek için birilerini bekleyen aya eşlik edeceğim!..
Sen uyu sevgili şehir sen uyu!..
Sen uyurken ben sadece karanlıkta bile bunca güzelliği var edene, gecenin sahibine, O’na yalvaracağım!..
Sen uyu sevgili evim sen uyu!..
Sen uyurken ben, evlerini kabirleriyle değiştirmiş; “Bize de bir Fatiha yok mu Ya Rab?..” diye feryat eden ölü bedenlerin ıstıraplı seslerine kulak vereceğim!..
Her şey uyurken ben…..
Öznur Çolakoğlu – Bursa
Stoplayanlar
Tuncay Şenyürek-İstanbul, Mustafa Esen-Aybastı, Pergin Tokat-Aybastı, Hakan İşbiliroğlu, Selahaddin Koyuncu, Mustafa Metin Tamer, Rahmi Ölmez, Hayal, Şükran-Gizem, Abdullah Dede, Adnan Taşkit, İsmail Bayrakçı, Rahmi Ölmez, Muhammet Koç-Kleinostheim, Eyüp Cenk Yılmaz-Eskişehir, Barbaros Altıoğlu-Alaşehir,
Stop
Muammer Erkul
06 Ocak 2000 Perşembe
özel isimlere gelipte ayrılmayan ekler ler-ci-siz-cik-li
Zülbiye
(Evet, doğru sevgili Zülbiyecik 🙂
Senin yazdığın üstteki cümle ise şu şekilde yazılır:
“Özel isimlere gelip te ayrılmayan ekler: ler-ci-siz-cik-li”
Hepimiz hata yapabiliyoruz, değil mi? Yeter ki kasıtlı olmasın, tembellik edip bırakılmış olmasın…)