Yaşlı adam sessizce düşündü. Ve müşterisine de düşünmek için zaman verdi…
“Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?”
Dükkan sahibinin sorduğu soru ile müşteri iç dünyasına döndü. Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşantısına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:
“Geçmiş hayatımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum… Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım. Ve bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe kapıldım. Bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim. Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye çalışanlar da. Ama hiçbiri kâr etmedi. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Derken, bir gün birisi bana sizden ve Büyü Dükkanı’ndan söz etti. Bunu duyar duymaz büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen ellibeş yılımı bana geri verin!”
“Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?”
“Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım.”
“Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?”
“Ne isterseniz…”
“Sanki bunun için herşeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz.”
“Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum herşeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin.”
Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Büyü dükkanına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle, yaşlı adam pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı:
“Beyefendi, her ne kadar siz ellibeş yıl karşılığında bana herşeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey isteyeceğim.”
“Dileyin benden ne dilerseniz…”
“Belleğinizi…”
“Anlamadım?”
“Belleğinizi dedim… Ellibeş yıllık hayatınızı içinde barındıran hafızanızı istiyorum.”
“Ah evet anladım. İlginç bir bedel… Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi.”
“Emin misiniz?”
“Neden olmayayım? Ellibeş yıl kazanacağım.”
“Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp gideceksiniz. Ellibeş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya neden geldiğinizi bile…”
“Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki!”
“O halde, korkarım ellibeş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim yerime bir başkası size yardımcı olur.”
“Hayır hayır… Emin olun ki, şu dakika belleğimi size bırakıp ellibeş yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiçbirini tekrar etmeyeceğim.”
“İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü az sonra belleğinizle birlikte bütün geçmişinizi, hepsini burada bırakıp gideceksiniz.”
Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı.
“Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarımızı bile, öyle mi?……..
Yani hiçbir şeyi mi? Buraya neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta…”
“Ne yazık ki!..”
Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinde en hoşlandığı görüntüydü. Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi. Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı:
“Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer ellibeş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına… Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü Dükkanı’ndan almak istediğimden çok farklı bir şeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugüne kadarki yaşantımı almak için gelmiştim, ancak bugünden sonraki hayatımı alıp gidiyorum. Size teşekkür ederim.”
“Bir şey değil… Güzel bir pazarlıktı.”
“Hoşçakalın.”
Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken aklından Santayana’nın bir sözü geçiyordu:
“Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar.”
(Yeşim Türköz’ün Büyü Dükkanı isimli kitabından. Bize Celal Ünver gönderdi…)
Stop
Muammer Erkul
16 Haziran 2000 Cuma