Bugün ne öğrendim?..
Çok zaman soruyorum bu soruyu kendime: “Bu gün ne öğrendim?..” Şükür ki hep yeni öğrenilmiş bir şeyler buluyorum içimde, ve seviniyorum;
Fındık yutmuş aç bir filin sevinciyle!..
…..
Hortumunu sallayıp kumlara puflamaktan başka yapacağı ne var ki, çölleri mekan tutan kalın derili filin;
Ardında, bin ömürlük gıdasını yeşerten koca bir orman varken?..
…..
Öğrenecek şeyi ne çok aslında;
Öğrenilecek zamanların hiç tükenmeyeceğini sananların!..
Küçük kıyamet(!)
Evet, ben bugün ne öğrendim biliyor musunuz?..
Fatih’in oğlu II. Beyazıd Han zamanında, tam üç dakika süren ve “Küçük Kıyamet” ismiyle hatırlanagelen büyük bir deprem oluyor ki, artçı sarsıntıları bile büyük depremler şiddetinde devam ediyor, ve kesilmek bilmiyor… Hazar Denizi’nden Adriyatik’e kadar geniş bir alanda hissedilen sarsıntıda İstanbul bir yana, Çorum ve Çankırı bile yerle bir oluyor…
Uzun zaman incelemelerde bulunan zamanın âlimleri, 6’ncı ayda bir araya geliyorlar ve ne yapılacağının kararına varıyorlar… Ve çözüm: İstanbul’un her yanına çok derin kuyular kazdırılmaya başlanılıyor ki, sadece sur içi denen şehir merkezinde bile 400’den fazla çok derin kuyu kazdırılıyor.
Bu faaliyetler o zamanlardan zamanımıza kadar çeşitli şekillerde (hem de hafif alaylı bir lisanla) eleştirilip durulsa da, kuyuların kazılmasını takip eden günlerde önce sarsıntıların şiddeti azalıyor, sonra da tamamen kesiliyor.
Aradan uzuun zaman geçiyor. Tarih 17 Ağustos 1999’u gösterirken Gölcük’ten başlayan zelzele İzmit, Adapazarı, Düzce başta olmak üzere geniş bir alanı allak bullak ederken Adapazarı’nın Solaklar köyü sakinleri şu ifadelerle kameraların karşısına çıkıyor, ve izleyenleri şaşırtıyorlar:
“Köyümüzü su kuyuları kurtardı!..”
Meğer depremin öncesinde ve sonrasında, bu kuyulardan büyük bir basınçla yoğun dumanlar fışkırıyormuş. Bunun sebebi ise; yer altında sıkışan enerjinin bulduğu en zayıf noktalardan dışarı çıkmasıymış. Deprem sonralarında toprakta görülen yarılmaların sebebi de işte zaten buymuş…
Yani, Fatih döneminde depremin nasıl ve ne şekilde meydana geldiği biliniyor ve hatta yer altında sıkışan enerjinin yeryüzüne zarar vermeden çıkartılması için bilinçli olarak kazma sallanıyormuş…
Ve bizlerse ancak bunu, yaklaşık olarak 600 sene sonra fark ediyormuşuz!..
Demirkazık yıldızı
Bugün bir şey daha öğrendim ki, o da (dolaylı da olsa) aynı dönemle alakalı…
Kutupyıldızı’nı (yani Demirkazık da denilen, kuzey kutup yönünü gösteren, Küçükayı takımyıldızında bulunan yıldızı) herkes bilir, değil mi?..
İşte bu yıldızdan çıkan bir ışık, dünyanın çevresi kadar mesafeyi (40 bin kilometre), her saniyede 7.5 (yedibuçuk) defa dolaşabilecek bir sürat ile (300 bin km/sn) yola koyulmuş…
Hiç bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, sapmadan ve cayıp vazgeçmeden taa dünyamıza kadar gelmiş…
“Hoş geldin, dedim ona dün gece… Hayırdır, gözlerin ışıl ışıl?..”
“Sultan Mehmed Hân dünyayı şereflendirmiş, dedi… Doğumu için 600 yıllık yoldan geldim!..”
“Ya kalbime girerek yanına ulaş, dedim…
Veya geri dön Karen’e döner gibi!..
Çünkü sen de geç kalanlardansın benim gibi… Ve zaten artık geri dönsen bile, ya varabilirsin geldiğin yere, veya ulaşmak üzereyken kâinat da kapatır gözlerini!..”
——————————————————
Dokunuyor artık yalnızlık
Hüznü yudum yudum içtim bu sene
Bir güz vakti kayıp gitti ışığım,
Bu yıl yüreğimi kanatan,
Haberlere alışığım!
Gözlerimden okunur yalnızlık
Ve şimdi yüreğime
Yaman dokunur yalnızlık!
Bir güz vakti Eyüpsultan’da
Kumrular ağlarken gidişinize
Otuzüç veliyi ve sizi andım,
Sizi omuzlarda gördüğüm zaman
Yandım!
Cami avlusunda dolaştım durdum,
Safların en arkasında yer aldım
Dünyam yıkıldı o gün;
Altında kaldım!
Çiçeklerden alıp bal özünü
Döktünüz kitaplara satır satır
Artık ne yanda bir hizmet görsem,
Bana sizi hatırlatır…
Dopdolu bir hayatın ardından
Böyle yüzünüzde tebessüm
Böyle sessiz, böyle mahzun
Geçip gittiniz…
Çileniz mübarek olsun!
Güllerin kokusuyla
Selam gönderdim size
Ve kitapları yaydım,
Ne olurdu o seher vakti
Yanınızda olaydım…
Sizinle tatlandı hayat,
Sizinle bereketlendi öğünümüz,
Kimbilir hangi ağacın gölgesinde
Olacak, buluşma günümüz!
Gözlerimden okunur yalnızlık
Ve şimdi yüreğime
Yaman dokunur yalnızlık!
* Ahmet Sırrı Arvas (26 Ekim, Eyüp Sultan)
Stop
Muammer Erkul
01 Kasım 2001 Perşembe