Görürsün; uçuk mavi gök içinde uçar, salkım saçak…
Görürsün; gönüller gibi hür ve hürriyet kadar ferah olduğunu…
Görürsün; bir bayrak kadar renkli ve o bir kadar sen ve sendendir…
Görürsün görüldüğünü herkes tarafından, ve yine bu naz ile salındığını gözlersin; gözde bir gelin gibi…
Gök kadar derinden mutluluk çeker; sekerken buluttan buluta, papatyalar üzerinde dolaşan bir arı gibi…
Gökyüzünde gökkuşağı gibi; tabandan tavana kadar…
Göğün yüzünde, öpücük gibi!
Sesi olmayan bir kahkaha… Dudağı olmayan koccaman bir gülüştür o, başını kaldırdığında gördüğün…
Güldüğün;
Orda durduğu, ve sana güldüğü sürece…
Kaçarsa, veya düşerse, yahut ıslanır, yırtılır ve diğer aksilikler gelir ise başına, ağladığın!..
Kırmızı, ve yeşil, ve mavi… Ve sarı, mor, beyaz… İnce çizgili, benekli, ya da iki üç parçalı… Ne renkte ve hangi şekilde olursa olsun; yükselen her uçurtmanın, yüksekteki diğer uçurtmalar ile benzerliği şu:
Zor seçilen,
Belki de görülemeyen ipleri!..
İpi olmayan uçurtma, uçmaz. Savrulur; en yakın çöplüğü doğru!..
İpini kopartma!..
Çünkü o incecik ip koptuğu zaman, sahibin çok üzülür. Ama sen şu koca gökyüzünde barınacak yer bulamazsın!..
Bu engin derinliğin içinde kendine yer bulmak; kendine yâr bulmakla mümkündür.
Yelesi kıpır kıpır ve derisi ışıl ışıl parlayan doru taylar gibi başın dik ve göğsün kabarık rüzgarın üzerinde gidiyorken, bilirsin; ne kadar uzakta da olsa, bir el her an tutuyor ipini ve bir göz her an bakıyor sana ve bir yürek yüreğinle atıyor… Yani kalpten kalbe yol gidiyor!
İşte o zaman, sana; “kopar şu ipini de kurtul esaretten” der, kopası diller!
Bu söz, sınav sorundur işte;
Sen bu yükseklikteyken, acaba gururun hangi seviyede, ölçmek için!..
Bunlara inandıktan ve kendi ipini kopardıktan sonra rüzgarın üstünde kalabilen uçurtma olmadı bugüne kadar, sen de duramazsın…
Sana söylendiği gibi, ve senin de öyle zannetmekten hoşlandığın gibi; bulutlara tutunamazsın…
Kopartma ipini!
Stop
Muammer Erkul
10 Şubat 2005 Perşembe