Bir kedi… Uykuya dalıp… Bıyıklarını kemirttiriyorsa farelere… Ne kıymeti var ki;
Kendi kuyruğunu avlayabilmesinin?..
Bir asker… Ona önce, patates soyması öğretilmiş olsa bile…
Sıra göreve geldiğinde;
Kılıcını çekmesi gerektiği zaman, çakısını çıkartarak;
"Hey, bakın ben ne güzel patates soyabiliyorum!.." Dese, ve savaş meydanında bunu ispata kalksa…
Ne işe yarar?..
Bir baba…
Henüz kendi yavrularının saçına dokunmamışken eli…
Yedi mahallenin çocuğunun başını okşamış bile olsa, olur mu kıymeti?..
Ben…
Bu köşe için bir karışlık yazımı yazmadan…
Birilerinin hayrına destanlar da yazsam, nefes bile almadan…
Yahut bu elin yazabileceği en güzel yazıyı… Ama; bu sayfa "basıldıktan sonra" yazmış olsam…
…..
Veya sen…
Ama, dur! Sen seni, elbette benden iyi bilirsin…
Bir kedi, bıyıklarını kemirttiriyorken farelere; bir önemi var mı kendi kuyruğunu yakalayabilmesinin?..
Benim ve senin, o an hiçbir anlamı olmayan meşguliyetlere dalmak çok hoşumuza da gitse, veya başkalarının işine karışmak…
Ama arkamızda kendi yapmamız gerekenler duruyorsa!..
Bir farkımız kalır mı;
Savaş meydanında ne güzel patates soyduğunu ispata kalkan askerden…
Yahut kendi evladının saçına henüz dokunmamışken, yedi mahallenin çocuğunun başını okşayan babadan?..
Kediler, önce kendi bıyıklarını kollamalı, değil mi;
Farelerden?..
Çünkü, nasıl olsa kuyrukları geliyor arkalarından!..
Stop
Muammer Erkul
20 Nisan 2002 Cumartesi