Can kırmak!.. [29 Mart 2001 Perşembe]

Can kırmak!..

Uyanıksam ve çevremi görebiliyorsam, vakit gündüz demekti… Aslında o zamanlar, her çocukta olduğu gibi, gece ile gündüzden başka bir zaman kavramı da yoktu kafamda.
Bahçeye bir kaplumbağa girmişti.
Onu görüp yanına gittiğimde kafasını kabuğunun içine çeker gibi yaptı, ama sonra vazgeçip beni hiç umursamamaya başladı!..
Şimdi bütün dikkatim onun üzerindeydi. Yarım metre arayla yürüyorduk ard arda, dört ayağımız üstünde…
Çimenler bazen çeneme değiyordu.

Küçük ağaçların arkasında kaldığı için yukarıdan görülmeyen köşeye doğru yürüdü kaplumbağa. Ben de arkasından süründüm.
O sırada inleme gibi bir ses duydum…
…..
Sonra gene duydum aynı sesi.
…..
Hıçkırığa benzedi sonra; korktum…
O zamanki duygularım iki kalın çizgiyle ayrılıyordu biri birinden; sevinilecek-gülünecek şeyler ve korkulacak-ağlanılacak şeyler…
Şimdi korkulacak-ağlanılacak bir şeyle karşı karşıya kaldığımı hissediyordum. Merak da ediyordum, bu sesleri çıkaran şey neydi veya kimdi?..
…..
Kaplumbağanın peşini bırakıp inlemenin geldiği tarafa doğru emekledim… O da ben de otların arasındaydık, ama… Bu… Bu dedemdi! Gömleğinden tanımıştım onu, çünkü sırtını görebiliyordum şimdi…

Ağlıyordu!..
Boğulur gibi ağlıyordu… Kendi sesine benzemeyen bir sesle ağlıyordu.
İnliyordu..
Sanki dövülmüş de, her tarafı kırılmış gibi ağlıyordu.
Söylüyordu bir de;
Sesini “dinleyen” olduğunu bilip, başka da hiç kimselerin duymadığından emin olarak söylüyordu!..
…..
Diyordu ki, yüzü çimenlerin arasında;
“Ya Rabbiii!..
Beni, senin sevdiklerinden birine yakın koymasınlar toprağa;
Utanırım!..
Korkarım ona yakın olmaktan, eğer kabrimde azap göreceksem…
Çünkü öyle çok günahımı biliyor, hatırlıyorum ki…
Ve emin değilim hiçbir tövbemin, hayrımın, ibadetimin ve duamın kabul olduğundan!..”

Ta yanına kadar gittim, duymadı.
Ağlıyordu.
Dizlerimin üstüne oturup seyrettim onu…
Herkesin dedemden niye bu kadar çekindiğini anlamıyordum ben. İşte o da aynen benim gibi ağlıyordu…
…..
Ben de, aynen ondan öğrendiğim gibi yaptım;
Ben ağlarken onun, elini omuzuma koyduğu gibi elimi omuzuna koydum. Sonra da ensesini kaşıdım…
“Kalk bakalım, adamım!” Dedim…
Bak, hemen sustu işte. Sonra da söylediğimi yapıp doğruldu!..

Suratını otların arasından çıkarmıştı şimdi. Başını kaldırınca baktım ki gözleri kıpkırmızı, yüzü ıslak ve şakağında bir karınca koşuyor…
“Ne oldu, dedim. Cam mı kırdın?..”
Perişan yüzünü benden saklamadan;
“Yo yoo!.. Dedi.
Cam kırmadım ama, keşke kırdıklarım cam olsaydı…
Can kırdım oğuulll, can kırdım!..
Kırılan her can… Kırılan her kalb; senin ve benim bu güne kadar gördüğümüz bütün camlardan daha değerlidir ki, eğer kendimizi affettirmezsek, yanar mahvoluruz!..”

Dedemin;
“Ya Rabbiii!.. Beni, senin sevdiklerinden birine yakın koymasınlar toprağa; utanırım!.. Korkarım ona yakın olmaktan, eğer kabrimde azap göreceksem… Çünkü öyle çok günahımı biliyor, hatırlıyorum ki… Ve emin değilim hiçbir tövbemin, hayrımın, ibadetimin ve duamın kabul olduğundan!..” yakarışını hiç unutmadım.
Vefatından yıllar sonra büyüklerimden birine sordum bu duanın ne demek olduğunu, aldığım cevap şöyleydi:
“Allahü teâlânın sevdiği kullarından birinin yakınına defnedilip, ona komşu olabilmek için bir ömür boyu dua etmeğe değer. Çünkü böyle büyükler komşularına şefaat ederler…
Ancak deden gibi yıllarca cephede savaşmış, ardından da kalan ömrünü hiçbir menfaat gözetmeksizin insanları okutmaya, eğitmeye tüketmiş birinin bu duasında ayrı bir incelik olmalı ki tahminim şudur;
O, günahlarını burnunun üzerine konmuş ve hemen uçuverecek bir sinek gibi görenlerden değil; hemen tepesinde duran ve sanki şimdi kendi üzerine devriliverecek bir kaya gibi görenlerdendi… Ve doğru olan da böyle bilmektir…”

———————————————————

Güzel Sözler

“Kızdığı zaman öfkesini yenerek yumuşak davranan kimseyi, Allahü teâla çok sever.”
(Hadîs-i şerîf)

“Cehenneme girmesi haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık ve yumuşaklık gösterendir.”
(Hadîs-i şerîf)

“Kâfir bile olsa, bir kimsenin kalbini kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.”
(Ahmed Yesevî rahmetullahi aleyh)

“Hayırdan bir şey öğrenirseniz onu insanlara öğretiniz! Böylece bu hayrın meyvelerinden istifade edersiniz.”
(Ahmed Rıfâî rahmetullahi aleyh)

Stop
Muammer Erkul
29 Mart 2001 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir