Bir gün, edebiyatçılarımız hakkında bir şeyler kaleme alınır, ve içinde adımız geçerse, sanırım altına; "Bu adam, Türk (belki de dünya) edebiyatında, BABA konusunu en fazla işleyen kalem(lerden biri)dir" diye bir kayıt da düşülecek… İşte, buyurun; bugün de konu aynı, yani gene; "baba"lara hoşgeldiniz(!) …………… Oğullar beş yaşlarında filan babalarına hayranDevamı

Sayın Muammer Erkul, "Neden Kusursuz Olasın" yazınızla, o zamanlar gelişmekte olan kişiliğime hoşgörü mayası çalmıştınız. Ben bugün, bunun sayesinde insanlardan mükemmel olmalarını beklemiyorum. Düşündüklerinizi, anladıklarınızı ve sevginizi; en güzel ifadelerle ve cömertçe bizlerle paylaştığınız için sonsuz teşekkürler!.. O yazınızı da aşağıya ekliyorum… E… Mükemmelim ben! Acaba; Acaba gerçekten mükemmel miyim?Devamı

  (..bilgi, ve tecrübe) Hava buz gibi. Dış kapıdan girince rüzgârdan da kurtulduk. Sol merdiven kazan dairesine iniyor, sağ merdivense posta kutularının, dört daire kapısının, ve asansörlerin bulunduğu meydana çıkıyor. İşte bu yarım kat merdiveninde; mavi bir okul çantası, debelenmekte!.. Düze vardık… Çantanın yanına gelince; “1-A’ya mı, 1-B’ye mi gidiyorsunDevamı

(Dünden devam… Eğer başını okumadıysanız, bulup okuyun bence…) Anladın mı, diye sordu dedem. Arıların seninle hiç bir derdi yoktu. Onlar başka bir şeyin, yani "günahının" peşindeydiler!.. Anlamış mıydım, bilmiyorum. -Gel bak, sana ne göstereceğim, dedi sonra… Bahçedeki kerpiç eve girdik. Küçük ve loş odanın küçük penceresinde, üstüne çiçekler işlenmiş birDevamı

(Bunca zaman geçti vefatının üstünden, ama dedem hiç susmuyor zihnimde; hep fısıldıyor, hep. Bana, beni ve kendini hatırlatıyor; tekrarlayıp duruyor nasihatlerini… Ve ben, dedemin hatırasında, bütün dedeleri seviyor, her birine birer fatiha gönderiyorum buradan. Hatta hepimiz, hep birlikte, hepimizin dedeleri için birer/biner fatiha gönderiyoruz yine, değil mi?) ….. Tepemde uçuşanDevamı

(..can, bir kuşun kanadında) Yar; yaramdır!.. Ne çiçeklerle, ne duvarlarla, ne dağlarla, ne de bulutlarla konuşmak değil bana göre… Ben, yarimle konuşurum… Yar; bir yaradır bende!.. Yarsalar içimi; yarlar açılır yool yol, toprağımda… Yarısı kan, yarısı candır bedenimin; kan yerdedir işte, can; yeşil bir kuşun kanadında!.. Serçeye, şahin kayasındaki kâhindenDevamı

Günaydın, dese; yataktan ne zaman kalktığını bile duyarsın bir sevdiğinin… Konuşsa, sesinden; iki öğün önce içtiği suyun, veya yediği karpuzun soğukluğunu dahi anlarsın… Dışardan gelenin kahveden mi, bahçeden mi geldiğini bilirsin; kokusundan… Okul çantaları bile fısıldar, o gün öğretmenin neler söylediğini… Öyle, değil mi?.. Doğurursun bir dünya güzelini; Onu yıkarDevamı

(…üşüyenlere!) Bana bir şeyler yollaman hoşuma gidiyor, biliyor musun?.. Bana, duygularını ulaştırman hoşuma gidiyor! İyi ki varsın!.. …demişti, ama sözünün yankısı devam etti: ….. Biliyorum; gözündeyim… Beni gördükçe, bana baktıkça, biliyorum ki; bakışlarından gönlüne akıyorum… Ve işte bunun için yakıyorum kağıtlarını; Adımı her yazışında!… Çünkü “ben” sızıyorum senden… “Ben” süzülüyorum,Devamı

Canlarının, öyle konu edecek kadar acımayacağını pekala biliyorlar. Lüzumlu olduğunu da işitip duruyorlar, ama yine de çocukların çoğu anlamıyor; neden bunca insan seferber oluyor, kendilerine iğne batırmak için?.. Çocukların çoğu bilmiyor; Neden aşılanmak bu kadar önemlidir, ve nasıl oluyor da aşı olmak, hayatlarını kurtarıyor?.. Aşı olmak; salgın dalgası gelmeden alınanDevamı

Biliyor musun; susabilseydin, uçabilirdin!.. Kim demiş bunu, ne zaman söylemiş bilmiyorum. Hatta bilmiyorum gerçekten söylenip söylenmemiş olduğunu bile. Ama biliyorum; susabilseydi insan, uçabilirdi… Veya şöyle diyelim: Uçabilen insan; susabilendi!.. Tefekkür, teşekkürdür; var olmaya… Ya, var olmak; yâr olmadan mümkün mü?.. Yâr olmanın minnetidir; susup beklemek. Teşekkürüdür tefekkür; var olmanın!.. VeDevamı

Sabahın kör vakti paltosunu giydi, ayağına botlarını geçirdi, beresini taktı ve yola çıktı. Çok değil on dakikada otobüs durağına vardı. Yürürken dudaklarının kıpırdadığına bakılırsa bir şeyler mırıldanıyor, belki dua ediyordu. Bu semt merkeze epey uzaktı, otobüsü kaçırırsa en az bir saat daha bekleyecek demekti. Hava soğuktu, yerde kar vardı veDevamı

Bir baktım ki aynaya; ..yarım yok!.. Anladım; yâr’ım yok. Mırıltılar duyulur karanlığın içinden, sonra sessiz gülüşmeler, ve sonra da sağdan soldan; “sssst” sesleri!.. Avucum öylesine… Sessizce… Ve açık durur yanımdaki koltuğun üstünde. Karanlığın ortasında, ben filme dalmaya çalışır; ama sensizliğe batarım!.. Olmadığın yer, ne karanlık… Şimdi, ben; gümüş rengi çınarDevamı

Sana bir şeyler yollamak hoşuma gidiyor, biliyor musun?.. ….. Karanlıktan korkan bir küçük çocuk gibi. Hani, seslenir de bekler gibi; kendisine bir sıcak sesin geri dönmesini… İşte bu yüzden gönderip duruyorum bunları sana böyle, sebepli sebepsiz… Sana, duygularımı ulaştırmak hoşuma gidiyor! Biliyorum sana seslenirken; sesine, ve sesinden de sana tutunduğumu…Devamı

Merhaba… Bir gün akşam vakti, yazılarınızla ilgili sohbetimiz olmuştu arkadaşlarla. Biri tilki hikayesiydi, diğeri ipek böceği mi neydi? Çaylar içildi, sizden bahsedildi. Bir ara arkadaşlardan biri size bir mesaj çekti, sizden cevap geldi. Nezaketiniz hoştu. Farklı farklı yorumlar yapıldı. Kimi sosyal kirlenmeden bahsetti kendince ve ilmiyle, kimi medeniyet çatışmasından, kimiDevamı

İnanmak da inanmamak da çok büyük birer güçtür… ….. İki üç örnek vereyim; Dağların tepesinde kaskatı kesilmiş buz kütlelerini kim indirebilir ki ovaya?.. Ya da, çığı kim durdurabilir?.. İnanmamak; olumsuz kalmak, şüphe etmek, teklifi reddetmek, olmayacağını düşünmek, mümkün görmemek, harekete yeltenmemek, kıpırdamayı istememek, uyumsuzluk, tembellik, katılık, sertlik, soğukluk… İnanmak; başarmakDevamı

Örnekler ve hikayelerle, masallar ve misallerle anlamak benim için çok kolay bir yoldur, ve de bu hep böyle oldu. Ben büyüdükçe yerimi dolduran yeni çocuklar da hep masallarla hikayelerle öğrenmeyi tercih ettiler. Hatta işin püf noktalarından biri işte o sıralar çıktı önüme, şunu fark ettim ki; çocuklara anlatılanı, çocukların anladığıDevamı

Denizin kuytusuna gönüllü düşmüş mehtap, bir balıkçı teknesi üzerinde mıh gibi… Rüzgâr usanmış, bitap; Ses veriyor uzaktan, sanki yalvarır gibi… Aah gibi!… ….. Gök paylaşır, yüzündeki her yıldızı denizle; Deniz, sevinçle basar bağrına armağanı… Yunuslar; sanki bir yıldız daha koparmak için zıplar, kanatlanmak isterce, hevesle… Her şey mükemmel, harika herDevamı

(…1) Gördünüz, eğer rüzgârlar olmasaydı; kendi dumanımız içinde boğulur giderdik!.. Peki sisten-pisten rahatsız da insanoğlu, rüzgârdan şikayetçi değil mi?.. Başka türlü sorayım: Bu, mümkün mü?.. Üç ayrı insan tipine dikkat edin şimdi… Birinci kişi dolamıştır diline rüzgârı; kime rastlasa konuşur, kimi görse söylenir, şikâyet eder… İkinci kişi oturur sadece; rüzgârınDevamı

‘-Nereye bakıyordun, bana gönderdiğin o resimlerinde; yani gerçekten nereye?.. Dikkatlice bakıyorum; ve bir sürü duygu buluyorum yüzünde. Bunların hepsi de olabilir, bir tanesi de… Senin resimlerine bakan benim yüzümdeki duyguyu ise sorarsan: Yaşadığım sürece sana duyacağım hayranlık!.. Ve gülme isteği… Yo, öyle dalga geçer gibi değil; mutlu gibi…’ "-Canım… BunlarıDevamı

(Habeşî aynalara!..) ….. Hayatımın herhangi bir günü, karşıma çıkan herhangi birinin üstünde bulunan menfîlikler; Hayatımın herhangi bir döneminde, bende bulunanları andırıyor… Kızamıyorum… Üzülüyorum; Kendi adıma!.. İnsanın kendi bilmesi; başkalarının görmesine de benzemiyor!.. Günah; misinası kopmuş bir olta iğnesi gibi çenende, veya ağzının tavanından kafatasına saplanmış halde dolaşıp duruyorsun; Sonsuzluğun kapısıDevamı