Damla ve ışık [18 Eylül 2003 Perşembe]

Kırmızı bir mum düşünüyorum, senin gibi…
Senin gibi kırmızı bir mumu, senin gibi düşünüyorum yani…
Yani, düşünmemi istediğin gibi.

Kırmızı bir mum düşün, diyorsun ya ışıl ışıl yanan… Kırmızı bir mum düşün; pembe damlalar halinde eriyip yok olurken, yerine aydınlığı bırakan…
Düşünüyorum;
Sen gibi!

Şimdi sen de düşün kırmızı bir mumun ılıkpembe damlalar halinde eridiğini; bu ılıkpembe damlalar, kırmızı bir mumun eridiğinin, yani ışığa dönüştüğünün ispatı değil midir?..
Her mum kendi ortasından, yani yüreğinden, yani canından erir ve kendi dışına sarılır…
Yani her mum, eğer ışığa dönüyorsa eriyordur; ve eğer kendi tükeniyorsa eritiyordur karanlığı…

Ben, kırmızı bir mum düşünüyorum şimdi, senin istediğin gibi…
Kırmızı bir mum; ama pembe damlalara dönüşen… Yani ışık olan… Yani aydınlık olan eridikçe, ve yani ılık pembe damlalar halinde süzüldükçe sen gibi…
Ve, ben gibi!..

Karanlıklar olmasaydı eğer, kimin aklına gelirdi mumlar,,, ve yani, hani hiç kalmasaydık karanlıklarda?..
Karanlıklar değil mi, mumlara değer katan?..

Şimdi, beni iyi dinle:
Ne mumların rengidir mühim olan, ne mumların kendidir, ne süzülen damlalardır… Hatta yandıkça, eridikte, tükendikçe karanlıkta; açtığı aydınlık bile mühim değildir…
Nedir, biliyor musun önemli olan?..
Bir mumun, karanlıklar içinde erirken açabildiği aydınlıkta gözükendir önemli olan!..

İşte bunu iyi anlamanı isterim, ve doğru anlamanı…
Bir mum.. Bir karanlığın içinde eridikçe aydınlık veriyor ve aydınlık verdikçe de kendini veriyorsa zamana, sorulacak soru şudur:
“Bu yanıştan açığa çıkan ışık, karanlığın içinde neyi aydınlattı?..”

Yanıyoruz;
Ama neyin yanında?…

Bize bakanlar ne görüyorlar, ışığımızda?..

Stop
Muammer Erkul
18 Eylül 2003 Perşembe


 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir