Damlaya, sana ve bana dair [03 Şubat 2005 Perşembe]

Her bir yağmur damlası öpmeye çalışarak dudaklarından çaresiz kapanır ayaklarına…
Şimdi ben yağmur olsam;
Ve her bir damlamla dokunsam saçlarına, dudaklarına…

Göğe en yakın olmak için çok uğraşır bir tohum.
Nihayet vardığında tepenin en yüksek noktasına; tutunarak yere kök salar, yaprak verir, ve yağmuru bekler…
Hayal eder; ilk damla onu bulacak, ilk önce o kanacak susuzluğuna…
…..
Sonunda gözükür yağmur bulutları ufukta. Birazdan da hava kararır…
Sonra rüzgarı gelip yağmurun, şöyle bir dönerken ortalıkta;
Çiftliğin terasındaki şemsiyeyi savurur…
…..
İnanamaz yorgun çiçek, bunun olduğuna…
Ama olur;
Canlı cansız her şey doya doya sulanırken; sadece o, semsiye tarafından korunur!..

Çölde bir çiçek açar…
Yolunu şaşıran bulut, geçerken tam üzerinden; sadece bir tek damla kaçırır avuçlarından…
Artık ne çiçek susuz kalır;
Ne o yağmur damlası vurup yere, paramparçalanır!…

Bir sağanak boşalır.
Sanki gök bin yerinden delinir de, her delikten birer hortum sıkılır…
O zaman ne çiçek kalır ortada, ne böcek;
Kaçan kurtulur!

Bazen, bulutlar kadar büyük inekleri emebilecek iştahı olan buzağılara benzer susuzluğun…
Bazen de ineğe benzeyen bulutlar sürtünüp geçer sana, görmezsin… Göremezsin!
Sadece, susuzluktan çatladığını hissedersin, kuruyarak!
Öyle ki; resimlerini asacağın çivileri bile sıkamaz olur, içinin duvarları!..

Dilinle damla avlamaya çalışmak; bütün damlaları kaçırmaktır…
Rahmet altında susuz kalmaktır!

Halbuki sen, sanırsın;
“Her bir yağmur damlası, öpmeye çalışarak dudaklarımdan; çaresiz, kapanır ayaklarıma…”
…..
“Şimdi sen, bir yağmur olsan…
Ve her damlanla dokunsan saçlarıma, dudaklarıma…”
…umarsın!

Stop
Muammer Erkul
03 Şubat 2005 Perşembe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir