Dede, doğruyu söyle! [11 Ocak 2004 Pazar]

Asmalı kahvenin gölgeliğinde oturmuş sohbet ediyorlar bir yaz ikindisinde… Hoşsohbet ya dedem; bazen güldürerek, bazen korkutarak anlatıyor etrafındakilere… Dinleyen gençlerden (yaşı şimdi yetmişten fazla) biri;
-Çavuş dede, diyor. Ne güzel anlatıyorsun. İşte böyle doğru şeyler anlattığın için insanlar seni çok seviyor…
En az on kişi var dinleyen. Bu, belki iyi bir laf ama (hani şu kelimelerle anlatılamayan) bir "vakitsiz"lik söz konusu. Sanırım birkaç ders birden vermek istiyor:
-Demek insanlar çok seviyor. Peki sen de seviyor musun beni?..
-Sevmez miyim hiç, diyor. Hem de nasıl… Seni ne kadar sevdiğimi anlatamam…
O zaman, kahverengi sandalye gıcırdayana kadar eğiliyor dedem. Onun gözlerinin tam içine bakıyor… Ve diyor ki:
-Sen, yalancısın!.. Üstelik sarhoşsun!..

Vızırdayan sinekler bile şaşırıp susuyor o an…
Bütün gözler, dedemin hem yalancı, ve hem de sarhoş olduğunu söylediği adamcağıza dönüyor. Zavallının anlında ter taneleri boncuklanıyor. Kendisine dönmüş olan gözlere bakıyor.
-Yo yoo, diyor… Bu doğru değil… Onun yanlışı var… Niye yalan söylüyorsun Çavuş Dede!..
Uzun süre konuşmuyor, konuşamıyor hiç kimse…
-İnsan işte böyledir, diyor sonunda dedem. Biraz önce "doğru söylüyorsun" der insanoğlu, az sonra "yalan söylüyorsun" der… Peki söylenenlerin hangisi doğru?..
Tabii ki, Allah için söylenenler doğru…
İnsanlar beğensin diye değil, Allahü teala beğensin diye söylenenler doğru. Çünkü eğer O yanlış diyorsa bir işe, veya söze; kim doğru derse desin yanlıştır… Eğer O doğru diyorsa da, kim ne derse desin doğrudur!..

Ve dünya bir çilingir sofrasına benzer; üzerinde nimetler var, ama haramlarla karışık!..
"İnsanlar sarhoştur, öldükleri zaman ayılırlar"…
Yani ne yapmamız lazım hepimizin, diye soruyor sonunda… Şunu yapmamız lazım: Allah için yapacağız her işi, ve Allah için seveceğiz sevdiklerimizi…
Nasıl yaşarsak öyle ölürmüşüz, ve nasıl ölürsek de öyle dirilirmişiz… Uyumayalım ahbaplar! Bundan şu çıkıyor ki; şu an aynen hesap günü ve mahşer yerinde olmak-bulunmak istediğimiz gibi yaşamaktayız, diyor!..

Biliyorum, oradaki adamcağızın yerinde olmak istemezdiniz… Ama sonunda ne oluyor, biliyor musunuz?.. Omzunda, heybeye benzer bir torba varmış ve elini içine sokup (o fukaralık yıllarında) büyük bir kitap çıkarıyor, ve;
"Ben de seni seviyorum, diyor. Hem de bunu hediye edecek kadar. Okudukça Mehmet Bican ve kardeşi Ahmet Bican hazretlerine ve bana, hepimize dua edersin" diyerek gönlünü alıyor, bu defa da sevinçten çılgına çeviriyor adamı…

Stop
Muammer Erkul
11 Ocak 2004 Pazar

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir