Deprem Dede! [04 Ekim 1999 Pazartesi]

Deprem Dede!

Gâvuroğlu gâvur, sırf gıcıklığından, depremin gelişini “görmeyi seçti” ve felakete hazır bekledi.
Şimdi açıklama yapıyor:
“Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı, üzülerek söylüyoruz ki 15’i buldu…
Bu sayının bu kadar yükselmesine beşinci kattan atlayan bir hanım ve kalp krizi geçiren bir genç kız sebep olmuştur. Diğer 13 ölüm vakası da deprem anındaki telaşta meydana gelen trafik kazalarındandır…”

Uyanın millet!..
42 saniye süren 7.5 büyüklüğündeki bir deprem bu bahsedilen.
Yerin hangi derinliği olursa olsun, 42 saniye ve yedi nokta beş!..

17 Ağustos’ta İzmit’te deprem olunca Tekirdağ’da bile 25 yaralımız ve yerle bir olan binalar vardı…

Adamlar depremden birkaç saat önce Ekvador denen memlekette yaşanan 3.7 büyüklüğündeki sarsıntıdan sonra beklemeye geçmişler işte…
Nasreddin Hoca ne kadar haklıymış. Testi kırıldıktan sonra sopanın faydası yok!..
Biz ne yaptık?
Toprağın hışmı geçtikten “sonra” döküldük sokaklara!..
Sonra da biir sürü çakallara yem olduk!..

Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın bu DEPREMİN GERÇEĞİNİ MEZARA TAŞIMAYA HAKKI YOK!..

Tarih; “SAPINA KADAR DELİKANLIYMIŞ” diye yazabilecek mi Deprem Dede” hakkında şimdi?
Depremde ölen minnacık çocuklar damarlarını tıkamayacak mı onun ve son nefesine kadar yakalarına-paçalarına asılmayacak mı?..
Kâbusu olmayacak mı?
“Tarih” şudur:
Tarih; geriye döner ve olaylar karşısında insanların tutumunu ve hareketlerini kayda geçirir. “Haa… Bak, bununki üç okkaymış, bununki beş okka!..” Anlatabiliyor muyum.
Ve, işte bu “okka”lar değiştirir sonuçları…
Huooop!..
Orda kimse var mı?..

Dünyanın en gelişmiş deprem merkezlerinden birinin başındaki, sayın Işıkara’nın (samimiyetle) bilgi ve tecrübesinden zerre kadar şüphem yok.
Ama, sen… Deprem Dede;
Hayatının en büyük, en büyük, EN BÜYÜK HATASINI yapmadın mı?.. söyle bana,
Benim bildiklerimi sen bilmiyor musun?..
Önüne İKİ YOL çıktığında… Ve sen bunlardan birini mutlaka seçmek zorunda bırakıldığında “MEMURİYETİ” seçmeseydin…
Kendisini DEVLET zanneden, mutlaka irtibata geçmiş olduğun (iki gün sonra gidici) siyasiye rağmen…
ÖNÜNDE “İSTİFA MEKTUBUNLA” bir basın toplantısı yapsaydın… Ve;
“Pek çok kişinin bildiği gibi kaplıca suları 90 dereceye çıktı ve çeşitli anormallikler yaşanıyor…
Ayrıca, 0’ın üstünde ultra-mikro deprem aktivitelerini çok yakından izleyen networkümüzle olağanüstü sayıda depremler kaydediyoruz…
Kandilli internet sayfasında da görebileceğiniz; beş tanesi Adapazarı, Gölcük ve Yalova (bunlar kimin emri ve hangi akla hizmet ise sonradan silinmiş..), bir tanesi de Aydın’da olmak üzere altı deprem oldu…
Sadece İzmit civarında 16 Ağustos Pazartesi sabahı 8.35’ten beri de (sekiz adet) sürekli sarsıntılar (Bu sekiz depremin dört tanesi son bir saatte ve 2.8 büyüklüğünde ve büyük depremden önceki son deprem, sadece 2.5-3 dakika önce yaşandı.) oluyor, deseydin…
Depremden iki gün “sonra” yaptığını o gece yapıp, insanları sokağa dökseydin kaç canı kurtarırdın?..
Hıı?..
Acaba herkes senin gözbebeğine bakarken… Bunca bilgi birikimine, tecrübene, yaşına ve kariyerine rağmen;
“Valla, ne biliyim… 6.7 mi deseem 7.2 mi desem… 7.4 mü yoksa 8 mi desem…”
Yahut;
“Bu sarsıntılar öncü de olabiliir, artçı da… Hatta deprem fırtınası bile olabilir!..” Gibi abuk ve tutarsız lafları kimden aldığın “emir”le söyledin?..
İnternetteki deprem kayıtlarını silmediğini de söyleyebilir misin?..
(Kaynak isteyenlere: Aktüel-Metin Sosyal, Mine Akverdi, Selçuk Tepeli, Ersin Akman, Tuncay Opçin… Sabah/Zülfü Livaneli… Zaman/Ferhat Barış… NTV-Halkın Sesi…)

Bu nasıl bir zihniyet ve insan sevgisini ve hayatını yutan nasıl bir mantık?..
Ve bu mantık nasıl oluyor da;
Hangi bölgeye hangi çadırın, “kaç gün sonra” gönderileceğini bile koordine edemezken, Büyük Ankara Oteli’nin geceliği 465 dolar olan süit odasında oturan Kızılay Başkanı gibi (istifa etmeden) tepesinde oturabiliyor insanların?
Başlamışken devam edeyim bari şu konuya…
Şimdi deniyor ki; “15 bin vatandaşımızı kaybettik…”
Allah aşkına buna inanan var mı?..
Gölcüklüler yirmi binden, İzmit’liler, Adapazarı’lılar yirmişer binden bahsediyor sadece…
Halkın söylediği şu:
“Yirmibin kayıp olan bir afet bölgesinin insanlarına devlet beş yıl bakmak zorunda… Onun için sayıyı düşük gösteriyorlar!..”
Pek çok kişi zaten diyor ki:
“Ne gerek var ki? Biz ölülerimizi kendimiz çıkarıp kendimiz gömdük. Yazdırmadık ve yazdırmayacağız…” (Bunun sebebinin, devletine küsmek olduğunu söylemeye lüzum yok herhalde…)

Sadece “dışı” sarsılan irfan fukarası okumuşlar bana (bir ara) psikolog tavsiye ederken haklıydılar… Çünkü depremin ikinci gününden itibaren benim “içimde” başladı sarsıntılar. Yalova, Bursa, Eskişehir, Karamürsel, Gölyaka, İzmit ve Adapazarı’ndan… Ayrıca depremde yakınlarını kaybeden diğer şehir insanlarından haberler almaya başladım…
Hüngür hüngür ağlayan dostlarla ve okuyucularla konuşup, onları teselli etmeye (nasıl olacaksa) çalışırken, kendim teselli almaya başladım.. Bana “metin olmam” tavsiye ediliyordu!..
Ama, Kozan’a defnedilen işçinin karısının kaç şehirde kocasının ölüsünü nasıl aradığını, Ankara’da gömülmüş bulup nasıl çıkarttığını ve Adana’da nasıl çaldırdığını kimseye anlatamadım…
Çocukların gözlerindeki bakışı da anlatamadım…
Bazen “tekrar” yazılar okuttum size, hakkınızı çaldım… Bilerek.
Ama inanın o gün belki de hangi çadırdaki hangi küçük (4, 6, 9 yaşında) kızın tecavüze uğrayışı vardı içimde… Depremden kurtulmuş altı yaşındaki bir masumun bir hayvan tarafından tecavüz edilirken düştüğü duygu uçurumuna savruluyordum belki!..

Her saat, her taraftan haberler geliyordu bana… Yardım kuyruğundan eli boş dönenlerden… Üşüyenlerden… Korkanlardan… “O canlıydı… Yarısı dışardaydı… Elini bana doğru uzatmıştı… Bana bakıyordu ama ben ona bakamıyordum. Çünkü üstünde koca bir bina vardı… Bağıramıyordum ve ağlayamıyordum.. Koştum, koştum, işte bu telefona kadar!” diyen ve konuşurken kusanlardan… Genç bir kadın ölü gördüm, çırılçıplaktı, “anlayamadım” ne olmuştu buna, diyenlerden… Kesik kollardan bahsedenlerden… Bazen saatte 10 telefon geliyordu sabahın 04’ünde…
Telefonum kesildi sonunda ve (bir şekilde) rahatlamış oldum!..

Nerden açıldı şimdi bu konu?..
Meksika Depremi’nden… 7.5 büyüklük ve toplam (kaza ile ölmüş) 15 kayıp!..
Neredeyse diyeceğim ki; bu onlara ayıp!.. Rezil, kepaze, ahlaksız herifler… 7.5’lik depremden 15 kişiyle kurtulunur mu?

DEPREM DEDE’NİN BU DEPREMİN GERÇEĞİNİ MEZARA GÖTÜRMEYE HAKKI YOK…
7.4 büyüklüğünde ısrar ediyorum ki; sayın Işıkara günün birinde çok şeyler konuşacak…
Belki memuriyeti bittiğinde, belki ölüm döşeğinde, belki bazı siyasiler görev değiştirdiğinde…
Ama, KONUŞACAK!
O zaman bu yazımın ne anlattığını anlayacaksınız…
Umarım o vakte kadar, birilerinin vicdanlarının üzerine damlayan kan kesilmiş olur!

Stop
Muammer Erkul
04 Ekim 1999 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir