Dergim; Türkiye Çocuk
Türkiye Çocuk Dergisi’ne ben, “kendim” aboneyim… Dergimin her sayısını da hiç aksatmadan okurum.
Türkiye Çocuk Dergisi’nde geçen “çocuk” kelimesi sizi yanıltmasın… Bunu “takıntı” yapanlar; “büyümüş olma kompleksi”ndeki insanlardır.
Bir yandan bakınca, hepimizin çocuk yanları yok mu?..
Unuttunuz mu çiçekli şortu ve elinde çizgi romanlarıyla dolaşan rahmetli Turgut Özal’ı?..
İyi niyetli ve fedakâr insanların çocuklar için hazırladıkları eser ve bilgilerin bütün büyümüş çocuklar için de lüzumlu, hatta ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
Ve “dergimin” bu haftaki sayısından, sizin de hoşunuza gideceğini bildiğim bazı bölümler sunuyorum; Mehmet Söztutan abimizin girişteki yazısının bir bölümünden başlayarak:
EY YARALI ÇOCUK!
DERDİN DAĞLARA TAŞLARA…
“…Dedem anlatırdı: Köyde zengin bir ağa varmış. Canlı cansız her şeye sevgi ve şefkat beslermiş. Hayvanlarla konuşur, ağaçlarla dertleşirmiş. Bostandaki ekinlere su verirken bir sürü dil dökermiş. Tarlasına musallat olan vahşi hayvanları bile, imkanı olduğu halde öldürmezmiş. Tarlaya insan şeklinde korkuluklar yapar, bazan kendisi havaya ateş açarak hayvanın kaçmasını sağlarmış. Köprünün altından bir taş düşmüşse, o taşı büyük bir dikkatle yerine yerleştirir, orada bir sürü oyalanırmış. Bir gün evinin kilerinde bir hırsız yakalamış. Bu hırsıza uzun bir nasihat çektikten sonra çaldıklarını ona hediye etmiş, eline bir miktar da para sıkıştırmış. Adam öylesine mahcup olmuş ki, bir daha hırsızlık yapmak şöyle dursun, başkalarına ahlak dersi vermeye başlamış. Dedem derdi ki, hayvanlar, bitkiler, hatta sanki cansız varlıklar bile, Abdullah Ağa’ya saygı ile bakardı. Veya bize öyle gelirdi…
Şimdi o enkazların bize nasıl baktıklarını düşünebiliyor musunuz? O gece, o malum dakikadan birkaç saniye önce bize nasıl baktıklarını hiç düşündünüz mü? Veya biz ayakta duran şu ağaçlara, binalara, dağlara ve yeryüzüne nasıl bakıyoruz? Zannediyorum biz onlara nasıl bakıyorsak, onlar da bize öyle bakıyorlardır…
DÜNYANIN EN GARİP YASALARI
¥ Arkansas’ta yasalar gözleri bağlı ineklerin otobana çıkmalarını yasaklar.
¥ İsveç’te anne-babaların, çocuklarına hakaret etmeleri yasaktır.
¥ Charlestown’da, pazar günleri misket oynamak, yasalara aykırıdır.
¥ North Carolina’da bet sesle şarkı söylemek yasaktır.
¥ Antik Yunan’da, Delos adasında doğmak ve ölmek yasalara aykırıydı!..
¥ Oktlahama’da gizlice konuşma dinlemek yasalara aykırıdır.
TEMEL’İN YERİ
Temel, ikram edilen leblebilerden sadece bir tane yiyormuş; hepsinin tadı aynı diye…
Aşçı Temel en çok salatayı yakıyormuş…
Temel, şimşek çaktıkça kravatını düzeltiyormuş; fotoğrafı çekiliyor zannederek…
Temel her duştan çıktığında elbiselerini kuruturmuş…
Temel, uyurken nasıl göründüğünü görebilmek için aynanın karşısına geçip gözlerini kapatıyormuş!..
REKORLAR
6 Eylül 1982’de Finlandiya’da Risto Antikainen taze bir tavuk yumurtasını 96 metre 90 cm.lik bir mesafeye fırlatmış; arkadaşı Jryki Karhonen de aynı yumurtayı kırılmadan yakalamayı başarmış…
Dünyanın en büyük uçurtması 24 Eylül 1983’te ABD Washington eyaletindeki Long Beach’te uçurulmuş. Uçurtma 725 kg. ağırlığında ve 38 metre yüksekliğindeymiş…
SİVRİSİNEK
Hava o kadar sıcaktı ki, iri yarı bir boğa serinlemek için hızlı akan bir dereye girdi. Çok geçmemişti ki, bir sivrisinek vızıldayarak geldi, boğanın boynuzları arasına yerleşti.
“Sevgili dostum, diye, sivrisinek çıkarabildiği en fazla vızıltıyla konuştu.
Seni rahatsız etmek istemem. Eğer ağır geliyorsam, hemen söyle, şu dere kenarındaki ağacın üstüne çıkarım!..”
“Kalmanın veya gitmenin benim için hiçbir farkı yok, diye cevap verdi boğa…
Hele bir de şu vızıltın olmasa, varlığından bile haberim olmayacak!..”
Hisse: Bazı kimseler kendilerini olduklarından büyük görürler.
ADALET
Sevgili Peygamberimizin en yakın dostu ve halifesi Hazreti Ebu Bekir, savaşa göndereceği orduya şöyle dedi:
Efendimizin savaş konusundaki emirlerini aktarıyorum. İyi dinleyiniz.
-Kilise ve mabedleri yıkmayın. İçindeki din adamlarına dokunmayın.
-Henüz savaşa katılmayan çocuklara sakın dokunmayın.
-Kadınları öldürmeyin, namus ve iffetlerine dokunmayın.
-İhtiyarlara, körlere, hastalara dokunmayın.
-Ağaçları kesmeyin ve ekinleri tahrip etmeyin.
-Savaşta ele geçen ganimetlerden gizlice almayın.
-Yaralı düşmanı kovalamayın ve kaçanı da asla öldürmeyin.
-Esirleri asla öldürmeyin.
ÖZİ KALESİ
Rusya bir zamanlar, Karadeniz’e çıkamazdı. Bir tek Rus gemisi Türkler’in izni olmadan, Trabzon kıyılarına bir çuval buğday bile getiremezdi. Azak denizine de çıkmaları yasaktı.
Osmanlı tahtında 1. Abdülhamid’in padişah olarak oturduğu senelerde, Ruslar Türk topraklarına saldırdılar. Sene 1768.
Dinyeper nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde, Uzunkale, Akkerman veya Özi de denen bir Türk kalesine de Ruslar göz koymuşlardı. Bir taraftan Avusturya-Macaristan devleti, bir taraftan Ruslar, Türk kuvvetlerini iki ateş arasında bırakmışlardı. Padişah, ordusunu önce Avusturya üzerine gönderdi. Kısa zamanda bu saldırılar bertaraf edildi. Daha sonra Özi’ye büyükçe bir kuvvet gönderildi. Ruslar, kuvvetli bir ordu ile kaleyi muhasara ettiler, yani kuşattılar. Günlerce süren bu kuşatma, içerdeki Türk kuvvetlerini açlık ve yokluğa duçar etmişti. En sonunda kale komutanı şartlı bir teslime razı oldu. Ancak birçok harplerde olduğu gibi Ruslar sözlerinde durmayıp, kaleyi teslim aldıktan sonra birçok kadın ve çocuk da dahil, tam otuzbin Türk’ü kılıçtan geçirdiler.
Özi kalesindeki mücadeleyi yakından takip eden Padişah, çok üzüntülü idi. Bir karış toprak parçasının düşmana terkine gönlü razı değildi. Bir akşam üstü, Sadrazam, yani Başbakan, padişah ile acele görüşmek istedi. Hemen kabul edildi. Bugün Topkapı Sarayı’nı gezdiğimizde, Harem kısmında görülebilen, Mabeyn tabir edilen yerde padişah çalışmakta idi.
İçeri giren Sadrazam, üzüntülü ve soluk bir benizle elinde tuttuğu kağıdı saygı ile okumaya başladı. “Özi Kalesi Ruslar’ın eline geçti ve Ruslar kaleyi aldıktan sonra birçok insanı şehid ettiler” şeklinde bir cümleyi okuyunca, padişahın elleri iki yanına düşüverdi.
Yakında bulunan görevliler koşturup birşeyler yapmaya çalıştılarsa da, gelen Hekimbaşı, padişahın üzüntüden, ani gelen bir felç ile vefat etmiş olduğunu bildirdi.
İşte vatan ve millet sevgisi…
Bu vatana ve millete hizmet edenleri rahmetle anıyoruz…
Biz de böyle güzel bir dergiyi bizlere hazırlayanları ve bu sayıda ismi geçen; Mehmet Söztutan, M. Halistin Kukul, Mehmet Sevinç, Talat Güreli, Ahmet Sırrı, Nuri Kahraman, Döndü Sarıışık, Ali Tüfekçibaşı, Akile Balı, Cüneyt Arkın, Ömer Söztutan, Fikret Kol, Sadettin Kaplan, Ayşe Nur, Ömer Ertekin, İlhan, İsmail Yağcı, A. Mahir Pekşen, İsmail Akyol, Canan Arıncı, İsa Efe, Mustafa Kocabaş ve Ülkü Yalçınkaya’yı saygıyla sizlere sunuyoruz.
Stop
Muammer Erkul
07 Eylül 1999 Salı