Birkaç soru sorsam bilir misiniz?..
Acaba “ye” deyince mi, yoksa “hamm yap” deyince mi daha iyi anlaşılır insan?.. “Gel” demek mi daha kolaydır, yoksa “tıpış tıpış yap” demek mi? “Uyu” mu daha açıktır, yoksa “tatti, nanni, ee eee” mi? “Su” demek mi daha kısadır, yoksa “buu buu” demek mi?..
Hadiii… Gevşeyin biraz… Gazete köşelerindeki bazı adamların yazılarını okuyor gibi kasılmasın içiniz! Cevaplar bulun şu sorulara; “kedi” demek mi daha kolaydır, yoksa “miyav” demek mi?.. Veya “köpek” demek mi, “kuçu havhav” demek mi; “inek” mi “muu” mu; “koyun” mu “mee” mi; “eşek” mi “aii” mi demek daha mantıklıdır?
Sizce…
Bizde bir acayiplik var mı sizce?..
Çayırda bir hayvan otluyor. Büyük bir hayvan bu; uzun bacaklı, uzun kuyruklu… Kahverengi, kırçıllı, siyah ya da beyaz… Çocuk işte bu hayvana bakmakta, belki de ilk görüşü… Yanındaki büyükler, şimdi tanıtıyorlar onu:
“Muammeeer, baak, bu dıgıdık!..”
Küçük Muammer tereddüt içinde, bir ata bakıyor bir de diğerlerine…
“Bana yüz kere yanlış şeyler öğrettiniz, bunların hiçbiri doğru değilmiş” diyemiyor tabii ki… “Bunun adı niye dıgıdık” ta diyemiyor haliyle… Diyemiyor da peki ne yapıyor?
Bu kocaman hayvanın hep böyle otlamadığını, istediği zaman koştuğunu, aslında bunun iyi bir koşucu olduğunu ve ayaklarındaki kalın tırnaklarına nal denilen demir plakalar çakıldığını, tırnaklarını koruyan bu nalların ayak seslerini çoğalttığını… İşte bahsedilen “dıgıdık”ın, aslında bu hayvanın koşarken yere vuran ayaklarından geldiği…
..bağlantısını anlayacak yaşa gelmeyi bekliyor!..
…..
Attan daha mı zormuş yani “dıgıdık”ın ne olduğunu anlamak?..
Kim demiş!
Yani sizce normal mi; eliyle kulağını gösterecek olan kişinin, önce kolunu bacaklarının altından geçirmesi. Dolayısıyla “at” diyeceği yerde “dıgıdık, dıgıdık” demesi? Veya şöyle soralım: Şimdiki büyükler, eğer tekrar çocuk olsaydılar, kendilerinin çocuklarla konuştukları gibi konuşmalarını ister miydiler acaba, kendi büyüklerinin?.. Ya da konuşmalarından bir şeyler anlayabilirler miydi?..
Bugün artık ilk gördüğünüz çocuğun yerine kendinizi koyacağınızı biliyorum… Ve o çocuğun (ama sadece o çocuğun) günde kaç tane sarkmış dil, şişmiş yanak, pörtlemiş göz gördüğünü… Ve kaç defa “hübülümülü”, “bleblebele”, “” gibi anlamsız, tuhaf, gıcık sesler duyduğunu tahmin etmeye çalışacaksınız sanırım…
“Ham yap bakayım mamayı, yoksa cik cik gelip lüp yapar!.. Uf mu oldu dizişin? Hadi bıcı bıcı yapalım onu, hem gıdak kıtı papmış kızıma!..”
Biliyor musunuz; iyi ki çocuklar hayatlarının ilk yıllarını hatırlamıyorlar… Yoksa gülmekten patlarlardı!
Ve iyi ki çocukların dili dönmüyor. Eğer konuşabilselerdi, sanırım ilk söyleyecekleri söz;
“Bizimkiler hiçbir şeyin doğru karşılığını bilmiyor” olurdu…
Stop
Muammer Erkul
26 Mayıs 2006 Cuma