(Yirmi altı Ekim’e…)
Dünya; bir gölge tiyatrosu!
İnsan ise; ışığın önünde durarak, silüetini perdeye düşüren deri parçası…
Büyüyen; çocuklardır, güle oynaya…
Hâlbuki büyümek; geçen her günde, küçüldüğünü hissetmektir!
Yeryüzüne serili gölgelerin kaçacak delik arama hâli gibidir; yükselen güneşin karşısında durmak…
Yani ısındıkça hava ve biraz daha aydınlandıkça ortalık;
…küçülüür, küçülür her gölge…
Varlığın cüreti kalmaz artık yere gölge dökmeye.
Anlar ki; hakikat başkadır…
Ve ancak gölgesi kadar sahip olabileceği dünyayı;
…bırakır diğer gölgelerin sahiplerine!
Öldüğüm gün
(…ve, yirmi üstü Ekim’e…)
İnsan, üşür ya bazı tarihlerde…
Ben de üşürüm;
Göklerinden güneşi düşmüş gibi, kendi içimin!
Sever beni şahitleri, gözyaşımın…
Gözyaşım;
…sever şahitlerini!
Kalbimin, ve kalplerimizin bir araya defnedildiği o defînedir ışık saçan dünyaya…
…körlerin göremediği!
Üşür insan bazı tarihlerde…
Bazı tarihlere, kayıt; “zamanın donduğu vakit” diye düşülür!
Bilirim;
Doğum günüm ölüm günüdür…
…ve dilerim; öldüğüm gün olur doğum günüm!
Stop
Muammer Erkul
27 Ekim 2005 Perşembe