Doğru trene binmek [24 Ekim 2000 Salı]

Doğru trene binmek

Bir hayatın var önünde… Bir de içinde hayalin…
…..
Hedefin, içinde taşıdığın hayaline ulaşmak ise…
Ama gerçekten istiyorsan buna ulaşmayı, bil ki; HAYATIN HAYALİNE GİDEN YOL!..

 

“Hayatın, hedeflerinin yolu olsun!..” cümlesini yazmadan evvel en az beş yıl düşünmüş olmamın sebebi, inanın ki aptal olmam değil…
Ama tavsiyem şudur:
Sen de kendini, bu cümleyi “ikinci defa okumaya bile lüzum görmeden” anlamış olacak kadar zekî sanma!..
…anladığını sanacak kadar zekî olma!..
…..
En azından üzerinde düşün ki, ilk anladığın ile son anladığını kıyaslayabilesin!..
Ve işte kendi zekâna o zaman hayranlık duy…

Hayatını kendi hedefinin mücadelesi, yolu olarak görür, kabul edersen; sonunda kendi yolun KENDİNE KOYMUŞ OLDUĞUN hedefinden geçecek…
Yani yaşadığın sürece, konmuş olan hedefin senden kurtulma şansı yok…
Öyle değil mi?..

 

Ama sen bir trendeyken, BAŞKA BİR TRENİN gideceği yerde olmayı UMMAK bir vehmî halden öteye gidebilir mi?..

Durum böyleyken sen, içinde bulunduğun (binmeyi seçtiğin) trenden beline kadar sarkıp, “senin hayaline doğru giden” (veya gittiğini sandığın) ÖBÜR TRENİ yakalamaya da çalışma sakın… Bunu başarman senin felaketin olur, ki; zaten diğer treni yakalamış olman da “biraz sonra ikiye bölüneceğin” anlamına gelir!..

 

İstasyondasın…
Gözünü dört aç!
GİTMEK İSTEDİĞİN YERE GİDECEK OLAN TRENLERE BİN!
…..
Varsay ki hayatın şu demirden yol;
Bir uzak istasyon “hedef” dediğin…
Hangi tren uygun, bilip rahat ol;
Nerdeki madalyon hedeflediğin?..

“Bir şeye özen göstermeniz gerektiğinde, daha çok onun ne tür bir özene ihtiyacı olduğuna bakmalısınız.”
* D. Parker

———————————————————-

Demir elli binlik
işte, / aynen bir masanın / bir köşesinden / diğer köşesine / yuvarlanan demir / ellibinlik gibi…
/ işte, aynen öyle, / yuvarlanıp gidiyoruz sorunların içine içine… / zaten üç paralık değil mi yaşantımız, / harcıyoruz onu da, bir para, iki para… / halbuki ben hep / durupduruken beni arayıp naber demeni isterdim, / sesini duymak istedim, / duydum artık huzurluyum demeni. / ağlamak istiyorum, çok ağlamak; / gözlerim kanarcasına ağlayacak, / ben haykırmak istiyorum, / bağırmak istiyorum; / ellerim kanayacak duvarları yumruklamaktan, / cam çerçeve inecek sırf ağlamamdan. / sırf sana ağlayacağım bu gece, / o kadar özledim ki, / korkuyorum / aynen bir masanın / bir köşesinden / diğer köşesine / yuvarlanan ellibinliğin sonunda devrileceğini, / pes edeceğini bildiğimden ötürü… / ne kadar benziyorum bir bilsen / o masanın / bir köşesinden / diğer köşesine / yuvarlanan ellibinliğe… / ne kadar seviyorum bir bilsen, / ne kadar özlüyorum bir bilsen, / ne kadar istiyorum bir bilsen…
o da belki seviyordu belki / bir yirmibeşliği, / aptal bir tekel bayisinin, / rakı kokan para torbasında… / o tahmin edebilir miydi aşkının / bir sigaranın para üstü uğruna harcanacağını… / tahmin etmek istemiyorum, / düşünmek istemiyorum, / seni benden / ayırdıklarını düşündüğüm her saate, / dakikaya ve saniyeye lanet ediyorum…
seni çok özlüyorum…
geceler ne kadar uzun bilemezsin; / her saniyede seni düşününce, sana sarılınca, seni öpünce… / güneş, lanet olası gün doğuyor…/ sensiz geçeceğinden emin olduğum, / kapkaranlık bir aydınlık beliriyor.
seni çok özlüyorum…
seni düşündüğüm her saniyeyi, / binlerle çarpıp gömüyorum kalbime, / şu satırlara düşürüyorum gözyaşlarımı… / bu geceyi de sana adadım, / her saniyesinde sana sarıldım…
seni çok özledim… / çaresizliğim en can sıkıcı ucuz filmlerin / gişe rekorları kırmasıyla yakından alakalı aslında; / amaç belli, üç paralık hayatta bir iz bırakmak, / ama film ucuz ya, silinip gidecek benim adım gibi…
ve bir gün bu kalp susacak, / belki ismim hatırlanmayacak, / belki bir şair olamayacağım ama / o toprak altındaki sessizlikte bile / kalbim sana fısıldayacak: seviyorum…
seni çok özledim…
herhangi bir melodi senin gözlerin, / herhangi bir renk ağlatabiliyor, / bir oluşum, bir hareket / seni daha da ölümsüzleştiriyor… / ve korku; / ne kadar derin bilir misin? / ne kadar ölümsüz bir korku / seni kaybetmek benim için… / ve ben seviyorum seni, / çok özlüyorum seni… / ve, ve çok korkuyorum seni kaybetmekten… / ve ben çok korkuyorum / seni kaybetmekten inan bana…
o demir ellibinliğin hikayesini, / güneşin kahredici doğuşunu, / renklerin bile ağlatabileceğini sakın unutma…
ben seni hiç unutmayacağım, / bu kalp herkese susacak birgün, / unutma sadece sana fısıldayacak… / seviyorum.
* Ahmet Telli’den Şeyda gönderdi

Stop
Muammer Erkul
24 Ekim 2000 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir