Neden mi dediğinizi duyar gibiyim, anlatayım…
Tam Filiz’le kahvaltıyı bitirmiştim ki telefonum çaldı, arayan Çiğdem’di. Sesi o kadar kötü geliyordu ki korktum doğrusu. Yediği balıktan zehirlenmiş ve iki gündür yatıyormuş. "Bu sabaha kadar konuşamıyordum bile" dedi. "Biraz kendini iyi hissedince hemen seni aramak istedim" diye ekledi.
Hikayemi okumuş ve bir şeyler yazmak yerine sesimi duymak istemiş. Uzun uzun konuştuk özlemle…
Nasıl da mutlu oldum bilseniz…
Hemen bilgisayarın başına geçtim…
Beni ne güzel şeyler bekliyormuş meğer. Ne kadar da çok insanın kalbine dokunmuşum farkında olmadan…
Hepsi birbirinden güzel mesajları okudum ardı sıra. Amaa Ayşecik öyle şeyler yazmış ki sadece okumak yerine, biraz da ağladım:
Ayşe Çelik diyordu ki:
"Ben napıyorum ki burada, sesimi kim duyar ki, kime ulaşır ki gülümsemelerim, pembelerim kimin umurundadır ki veya neden pembe sevdiğim… Doktorlarım, kontrollerim, sonuçlarım, CA değerlerimle uğraşmalarım:) Eee korkularım, kaygılarım… Bi yandan da yine yakın en yakınlara ve uzaak uzaklara pembe pembe seslenmeye çalışmalarım… Anlamayanlar ve anlamayacaklar listesi dursun bi kenarda… Kimin umurundadır ki veya kimler duyuyodur ki bunları derkeeenn biri çıkar, bi ışık yakar ve seslenir:
BALONLARIM VAARR
Kuşların sesini duyabilir, rüzgarla konuşabilir, güneşe göz kırpabilir ve bana hatırlatabilir.
"Rüzgar seni duyuyo haa, sakın unutmaa!! Onunla sen de konuşabilirsin. Ve hatta kulaktan kulağa oynayabiliriz birlikte. Baksana seslendim ve çıktın geldin pembe balonunla. Sen seslendiğinde de ben gelirim, deniz mavisi bi balonun ipine tutunup…"
Tam bu sırada ekranın sağ altında bir pencere açıldı…
Evime ışık doldu bir anda, güneşin "Günaydııın" dediğini duyar gibi oldum. Merhaba diyen Muammer Erkul Ağabeydi, vee;
Evvvet!..
Hikayeniz sanatalemi.net ‘in
HİKAYELER bölümünde
yayımlandı efendim.
Siz böyle güzel eserler verip bizi mutlu ettikçe
bizim de sizi mutlu etmemiz
bizi ayrıca mutlu eder…
Çok selam
M:)
Bir kez daha anladım ki mutlu olmanın tek bir yolu vardı o da vermek… Fakat Muammer Ağabey’in deyimiyle: "Vermektir sevmek, ama anne sütü gibi… Yani verilende yok olabilmek ve verileni var edebilmek için vermek…
Ne olur korkmayın sevdiğinizin kalbine dokunmaktan…
Haydi, şimdi, hemen…"
Ahmet Çelik