Dünya sevgiyle dönüyordu.
Dünya sevgiyle dönüyordu da, ne olmuştu böyle birden? Dönemez olmuş, durmuştu sanki bir anda. Ve durduğu an gecede kalmıştı zaman da. Gecenin karanlığı aydınlığa dönemez olmuştu dünyanın bir yanında.
Geceydi artık zaman, hep gece…
Işığa âşık çocuklar çığlık çığlığa ağlaşıyordu. Anneler çaresiz gözlerle bakıyor, umutsuz sözlerle teselliye çalışıyordu.
Çiftçi tarlasını ekemiyor, terzi dikişini dikemiyor, nineler ipini eğiremiyordu…
Bahçıvan güllerini deremiyor, derip de sultâna veremiyordu…
..Ve gönüller, sevemiyordu!
Sevgiyle dönüyordu dünya. Dünya dönemez, insan sevemez olmuştu…
..Ve günler ışıyamaz…
Ne öfkeyle, ne hırsla, ne kinle… değil! Yalnızca “sevgiyle” dönüyordu, sevgiden sevgiye doğru. Yahut bir bumerang gibi aynı sevgiden başlayıp, yine aynı sevgiye doğru gidiyordu.
Sevginin "ılığıyla"… Sevginin "pembesiyle"… Sevginin nefesiyle…
Sevginin; “ılık pembe" nefesiyle…
Ne istenmişti dünyadan, niye kastedilmişti ki sevgiye?
Ne istenmişti de; koskoca dünyanın bir yanı karanlığa, diğer yanı ise kavurucu güneşe garkedilmişti? Ve canına kastedilmişti cânların…
Ne olmuştu acep?
Çok sürmedi, kısa zamanda ellerinde meş’alelerle araştırmaya çıktı yetkili merciler, uçan halılarıyla devreye girdi sevgi mütehassısları. Uzun tetkikler neticesinde anlaşıldı ki, Kötülükler Gezegeni’nin cadılarından biri uçan süpürgesiyle gezmelere çıkmış meğer! Geze geze dünyamızın yanına kadar uzanmış. Dünyamızın yanından hızla geçerken, “ffiyyyuvvv!” diye viraj alınca, onun estirdiği kötü rûzigârla yerden fırlayan bir çakıl taşı gelip takılmış dünyamızın mahrekine! O da dönmelerden kesilmiş; bir yanını gecenin zifiri karanlığına, diğer yanını güneşin kavurucu sıcağına mahkûm etmiş.
Neyse ki “Sevgi Ordusu” yetişti imdâda. Böyle durumlar için özel olarak yetiştirilmiş olan Pembe Bereliler’den bir yiğit tek bir hamleyle hafifçe ittirdi dünyayı. Mahrekinden çıkardığı çakıl taşını parmakları arasına alıp öfkeyle baktı! Küçük bir mancınığa benzeyen pembiş sapanını cebinden çıkarttı. Taşı güzelce yerleştirip, Kötülükler Gezegeni’nden gözüne kestirdiği bir noktayı nişan aldı. Gökkuşağının artan parçalarından yapılmış olan lastiğini çekti, çekti… İyice gerildiğine kanaat getirince; “Şşrrakk!” diye bıraktı! Taş hızla gitti ve dünyanın durmasına sebep olan cadının gözüne “Blomm!” diye girdi.
Gözü göremez olduğu için bir daha gezmelere çıkamaz oldu cadı. Böylece dünyamız da onun tasallutundan kurtulmuş olduuu…
🙂
Hicran Seçkin
BAK AKLIMA NE GETİRDİN HİCRANIIM!.. :))))
SEVGİLERİMLE…
* * *
SAPAN TAŞI
Ah diyorum
Ah!
Neden götürmüşler seni
Dünyanın bir ucuna?
Çekip çekip uzatmışlar
Aradaki yolları
Çekip çekip uzatmışlar.
Sonra
Bir iyice düğüm atıp ucuna
Tutturuvermişler ayrılığın avucuna.
Ah diyorum
Ah!
Mademki gerilmiş
Sapan kayışı gibi yollar
Bari
Seni koysalar o sapanın ucuna
Kuşa çeker gibi
Çekip çekip
Seni bana atsalar.
Ah diyorum
Seni bana atsalar.
Atsalar da
Bir avuç tüy gibi
Düşüversem avucuna.
Ah diyorum
Düşüversem avucuna…
SULTAN YÜRÜK
Çok tatlııı… 🙂
Yüreğiniz dert görmesin, ellerinize sağlık canım ablacığım.
Nice nice şiirlere inşallah…
Muhabbbetle… 🙂