(Velînimetim Muammer Erkul abiciğime ithafen…)
Açtım, biilaçtım…
Elime; derde devâ, sadra şifa miss kokulu bir ekmek verdiler…
Gül kokusuna muhtaç idim; demet demet gül sundular avuçlarıma…
Doydum… Derman buldum… Gülll kokusuna kandım… bandım… boyandım…
Ve yandım; yanmaya değenlere…
Elhamdülillah…
Bir lütuftu, bir ihsandı, eşşsiz bir nimetti avuçlarıma konan…
Farkındaydım…
Elbet sızısındaydım, bu ihsanın bir tek benim elimde kalmamasının…
Ekmeğime ve güllerime hayran gönüller vardı; gözleri bu hayranlığı haykıran ve sözleri bu hayranlığın terennümünde olan… Lakin nasıl bölecegimi bilemiyordum. Vakti değildi yahut belki de…
Ve; "böl" dediler bir gün ekmeğini, paylaş dediler talipleriyle…
"Dağıt" dediler avucundaki gülleri, gül kokusunun müştaklarına…
Elime; derde devâ, sadra şifa miss kokulu bir ekmek verdiler…
Gül kokusuna muhtaç idim; demet demet gül sundular avuçlarıma…
Doydum… Derman buldum… Gülll kokusuna kandım… bandım… boyandım…
Ve yandım; yanmaya değenlere…
Elhamdülillah…
Bir lütuftu, bir ihsandı, eşşsiz bir nimetti avuçlarıma konan…
Farkındaydım…
Elbet sızısındaydım, bu ihsanın bir tek benim elimde kalmamasının…
Ekmeğime ve güllerime hayran gönüller vardı; gözleri bu hayranlığı haykıran ve sözleri bu hayranlığın terennümünde olan… Lakin nasıl bölecegimi bilemiyordum. Vakti değildi yahut belki de…
Ve; "böl" dediler bir gün ekmeğini, paylaş dediler talipleriyle…
"Dağıt" dediler avucundaki gülleri, gül kokusunun müştaklarına…
Böldüm ekmeğimi usul usul, uzattım talip bildiklerime…
Bağrımda basılı güllerimi ayırdım dal dal, sundum müştak gördüklerime…
Kıyamaya kıyamaya…
Ve ardından, bir nimetin en birinci şükrü olan "nimetin bana geliş kaynağını" gösterdim elimle…
Ennnfes kokulu, sıcacık, derde devâ, sadra şifâ ekmeğimin pişip dağıtıldığı fırını yani…
Güllerimin yetişip sunulduğu bahçeyi yani… ..gösterdim…
Güllerimin yetişip sunulduğu bahçeyi yani… ..gösterdim…
Ciğerci kedisi gibi kokusuna dolandıkları, ve anlaşılan hepsini de "benden/benim" sandıkları, yahut bilmem nerden aldığımı düşündükleri nimetin geliş yeri talipleri ve müştakları şaşırttı zâhir…
Sahi, niye şaşırttı ki?..
O fırına verilmişse o ekmeğin malzemesi… O bahçeye bırakılmışsa o gülün tohumu…
Bundan SANA, NE! Hatta, bana ne…
O tekneye tükürmekten, yani nankörlüğün en alçakçasından Rabbime sığınırım!..
O fırına verilmişse o ekmeğin malzemesi… O bahçeye bırakılmışsa o gülün tohumu…
Bundan SANA, NE! Hatta, bana ne…
Ben yediğim ekmeğe, o ekmekle bulduğum şifaya bakarım! Ve
teşekkürümü yaparım gönlüm dolusu, ekmek yediğim tekneye!O tekneye tükürmekten, yani nankörlüğün en alçakçasından Rabbime sığınırım!..
Ve Rabbime sığınırım; Onun bana rızık gönderdiği, Gül’ünün kokusunu yolladığı kapıyı beğenmemekten ve yüz çevirmekten…
Mevlâ bu rızkı o kapıdan göndermişse ve bunu görmüşsem ve görmüşsen…
Bana ne söz düşeer, sana ne söz düşer?
Mevlâ bu rızkı o kapıdan göndermişse ve bunu görmüşsem ve görmüşsen…
Bana ne söz düşeer, sana ne söz düşer?
Söze yeltenen çukura düşer gayrı bu safhadan sonra!
Ki çekip çıkarmaya ne ip-urgan, ne de vinç bulunmaz!
Ki çekip çıkarmaya ne ip-urgan, ne de vinç bulunmaz!
Hicran Seçkin
Bütün güller değilmi ki aynı bahçeden gelir, hatta aynı kök’ten. Öyle ise nedir bu kavga senin Gül’ün benim Gül’üm. Gül’ü doyasıya koklamak varken… Gönlünüze ve ellerinize sağlık hanımefendi.
BÜLENT ARI