6
"Donkişot" bir tek malum hikayeyi mesken tutan zât-ı müvesvis değil…
Donkişotluk insanlık tarihi kadar eski ve o tarih sürdükçe de var olmaya devam edecek…
Yel değirmenleriyle savaşıyorsun, değil mi? Nerden mi biliyorum?
Savaştığımdan!
Yerden-gökten, dağdan-taştan sağanak sağanak yağan, çığlık çığlık haykıran gerçekler seni "sesin sahibini" aramaya itiyor.
Sesin sahibi sandıklarınla savaşıyorsun sonra kıyasıya!
Yahut kulaklarını yalanlıyor, vicdanını suçlayıp dumura uğratıyorsun…
Bilmediğin, sesin sahibi sandığın falan ile filan da dinlemekte o sesi…
Senden farkları, sesin geldiği yeri bilmeleri. O ses sandığından çok daha derinlerden kaynıyor bir göze gibi… Sandığından çok daha yücelerden yağıyor rahmet rahmet…
O ses, merhametin sesi…
Ama bil ki, merhametin mühleti dolucudur. Kıyamete kadar sürmez…
Benim en nihayet vereceğim bir tek can… Hoş, on tane olsa da verilir icabında tek tek…
Ben "ölmeyecek" canımı kurtarmanın telaşındayım…
Ölecek can zaten ölecek, ha şöylee, ha böyle…
Ya sen?!
Sen neyin telaşındasın?
"Asıl" neyin telaşındasın, bırak gündelik telaşı?
Bağıran vicdanını söküp atsan da susmayan bir şeyler varken içinde…
Merhale merhale önüne serilen hakikatleri görmemek için başını çevirecek yan kalmamışken, hâlâ neyin kaçamağındasın?
"Nereye" kaçmadasın? Nereye kaçabileceksin "alınlardan tutucu" kudretin önünden?..
Hicran Seçkin
…