Elimizden ne geliyorsa yaptık!.. [15 Mayıs 2001 Salı]

Ben İstanbul’un Anadolu yakasının çocuğuyum; Fenerbahçe de İstanbul’un Anadolu yakasının tek takımı…
Raif abimin bağlaması ve bu sazın da çalındıkça sallanan parlak sarı ve koyu mavi ibrişim püskülü olmasaydı belki Fenerbahçe’li olmazdım…
…..
Ama bugüne kadar hakkında en çok konuştuğum ve yazı yazdığım spor insanı Fatih Terim’dir ki, bu adam; BAŞARININ “BAŞARILABİLİR” OLDUĞUNU alıp, bir su testisi gibi bu ülkenin ortasına ortaya koyan kişidir…
Ama bir de; “BAŞARININ, KENDİSİNİ EN ÇOK İSTEYEN VE BU İSTEĞİNİ DE İSPAT EDEN KOCAYA KAÇACAĞINI” bize gösteren kişidir!..
…..
Dilimi anlayan var mı?..

Geçen seneye kadar öyle bir su verilmişti ku bu “büyüyen” ağaca… Dalları budanmaya başladığı halde “dünyanın en büyüğü” olmayı başardı!..
Geçen seneye kadar öyle bir hız verilmişti ve öyle yağlanmıştı ki bilyeleri; bu seneki ligin bitimine bir ay kala liderliği bile yakaladı!..
Şimdi, geçen seneki takım olsa kim inanırdı; atılacak gol sayısına ve averaj hesaplarına kalmış bir şampiyonluktan vazgeçileceğine?.. Hiç kimse… İşte o inançtı zaten bütün rakiplerinin kendileri karşısında önce moral olarak ezilmelerini sağlayan!..

Yani, Pazar günü 5-6 tane yerine sadece 2 gol yiyerek (nispeten) ucuz kurtardıkları mağlubiyet maçının başlama düdüğü 90 dakika önce değil… Bir sene artı 90 dakika önce başlamıştı!..
Bu bir senedir de Fatih hocasız Galatasaray’da, Hagi’nin kendi yetersizliğini gördükçe savurduğu pis tükürükleri vardı; takım arkadaşlarına, rakip oyunculara, hakemlere ve hatta “devletlû”lerin oturduğu ŞEREF TRİBÜNLERİNE doğru…
Bu fotoğraf nasıl Galatasaray olabilirdi ki?
Galatasaray’a “İŞTE BU” olmak yakıştı mı?..
…..
Yani ne demeye çalışıyorum, şunu:
Önümüzde sadece bizim değil, bütün dünyanın kabul edip saygı duyduğu bir güzellik vardı;
HAZMEDEMEDİK!..
Yıkmak için, bozmak için, devirmek için, kırmak için (bilerek veya bilmeyrek) elimizden ne geliyorsa yaptık…
Halbuki korumalıydık, desteklemeliydik iyiyi, güzeli ve başarılıyı.
(Haliyle önce kulübün içindekiler!..)
…..
Yani ne demeye çalışıyorum, şunu:
Önümüzde, çevremizde, işyerimizde, evimizde, okulumuzda iyilikler, güzellikler, elde edilmiş başarılar var…
Kıskançlığın kimseye faydası yok!..
Onu devirmeye çalışmakla ömür tüketmek yerine; sen, becerebiliyorsan ONU DA geç!..
…..
Bizim bizden büyük düşmanımız olmadığını yüz kere yeniden deneyerek öğrenmenin anlamı var mı?..

Dedik ya, son düdüğü dün çalan mağlubiyet maçının ilk düdüğüne bir sene önce üflenmişti!..
Şimdi ne olacak?
Bütün hedeflerini bataklığa düşürmüş bir Galatasaray, bu hafta, “ligi ikinci bitirerek Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya” adeta kilitlenmiş Gaziantep’e deplasmana gidecek…
Gitmesine gidecek de, bu kaşıntılı aslan; ağzından alevler fışkıran ejderhanın kendi arenasından ne halde çıkacak, kim bilir?..
…..
Matematiksel olarak Galatasaray dördüncülüğe kadar düşmez. Ama ikinciliğini koruyabileceğine de pek aklım kesmiyor…
Ne zamandan beri?..
Geçen seneden beri!..
Yani Fatih hoca bavulunu toplarken (takımı dünyanın bir numarası yaptığı sırada kendileri gölgede kaldığı için) bazı sinsi tiplerin (tamamen hasetten) sevinip, bıyık altından gülüştüklerini gördüğümden beri!..

Çocuk gibi soruyorum şimdi kendime:
Galatasaray’ın bugünkü halinden ne öğrendin?
Gene kendim cevap veriyorum:
Fitne ve fesadın; dedikodu ve iftiranın; çekememezlik ve kıskançlığın bir ülke gücündeki koskoca Galatasaray camiasını bile attan düşürebileceğini öğrendim!..
Allah hepimizi (ve yuvalarımızla, yurdumuzu) böyle musibetlerden korusun, amin!..

Dedem anlatmıştı ki:
“Şimdi beni dikkatle dinleyin” dediğinde ben de kulak kabarttım dedeme… O devam etti:
“Uzun zamandır…
Hem, avuçladığı seher vaktini yüzüne sürmeyen…
Hem de karşısına çıkan sıkıntılardan şekvâ sahibi olanlar var ise aramızda, boşu boşuna şikayetçi olmasınlar!..

Çünkü güneşin, “üzerine doğmasına” razı olmak da…
“Güneşin üstüne doğmak” da senin tercihindir!..
…..
Bizim tercihimizdir…

Biz yolumuzu seçtiysek…
Kendi seçimimiz olan yoldaki sıkıntılardan yakınmak bize yakışır mı?..
Yahut, yakınsak bile, değişen bir şey olur mu?..

Stop
Muammer Erkul
15 Mayıs 2001 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir