1970’li yıllarda henüz ilkokul yıllarının o tatlı demini sürdüğümde memlekette bir Çetin abimiz vardı. Biz ona “gazeteci abi” derdik. Ama aslında mesleği farklıydı, öğretmendi, ben ise onu elinde hep gazete ile görürdüm. Sonradan öğrendim ki Türkiye gazetesinin fahri, gönüllü temsilcisiymiş. Çarşıda pazarda, kahvede bakkalda elinde hep gazeteler herkese tanıtırdı. Otobüs terminalinde, sebze meyve satılan halde, öğretmen evinde kısacası küçük şehirde ona sıkça rastladığımızda gazete ile görür, hemen tanır, selâm verirdik. Sonra Ali Tatlı abimiz bu vazifeyi deruhte etti. Büro kuruldu. Ali abimiz ailece gazetenin gönüllüsüydüler. Çocuklarıyla birlikte dağıtım yapıyordu ve son olarak İzzettin İçin… Üçü de bana göre birer kahramandı. Üçüyle de merhabamız, dostluğumuz şükürler olsun devam ediyor.
Türkiye gazetesi ile ilk tanışıklığımız böyle başlamıştı. Sonra İstanbul’a gelip de Yeni Asya gazetesinde işe başladığımda artık Cağaloğlu’ndaki Türkiye gazetesinin yerini de biliyordum. O zamanlar henüz bu kadar büyümemiş, tirajı artmamıştı. Sayfa sayısı azdı, pazar günleri çıkmazdı. Garajlarda, toplu yerlerde elden dağıtılıyordu. Gazetemizin sahibi olan Mehmet Kutlular’ın âdeta ikinci adresi gibiydi Türkiye. Santral’a haber bırakılırdı. Sorulduğunda Türkiye’ye gitti denilirdi. Sanırım o zaman Kutlular ile Enver bey arasından sıkı bir dostluk vardı. Hatta Yeni Asya’da tefrika edilen bazı romanlar, daha sonra Türkiye’de de neşrediliyordu.
Aradan yine birkaç yıl geçti. Tercüman’dan ayrılmış, Doğuş Gazetesi’nde çalışmaya başlamıştım. Ve bir gün bir dâvet geldi Türkiye’den. Rahim Er Bey’di. “Doğuş’ta hazırladığın kültür sanat sayfalarını takip ediyorum, güzel. Bunları gelip Türkiye’de hazırlasana. Zaten Doğuş’tan ayrılmayı düşünüyordum. Çünkü dağıtımda problemler yaşanmış ve naylon döneme geçmişti. Âtıl durumda oturuyorduk. Kabul ettim ve Türkiye’ye geldim. Benim gazetenin sahibi merhum Enver Ören Beyle ilk tanışmam o görev değişikliği sayesinde oldu. Kültür Sanat sayfası hazırlayacaktım. Küçük bir köşeyi Hurşit Akyıl hazırlamıştı, ama düzenli yayımlanmıyordu. O şeklide başladık, küçük bir köşe olarak bir süre muntazaman devam etti, sonra tam sayfa haline getirdik. Rahmetli Olcay Yazıcı da geldi ve birlikte kültür sanat sayfalarını hazırlamaya başladık. 1985 senesi gazetenin atak yaptığı yıldı. Gürbüz Azak Bey de gazete çalışmaya başlamıştı. Aynı dönemde işe başladık. Çünkü Gürbüz ağabey de Doğuş’ta yazıyordu, birlikteydik. Türkiye için röportajlar yapacaktım. Bir liste hazırladım ve Enver Beye götürdüm, kültür sanat adamlarından meydana gelen isim listesi onaylandı ve göreve başladım.
1985-1986 ve 1987 yıllarının ilk üç ayı gazetede çalıştım. Sonra yedek subaylık, dönüş, başka gazetelerde çalışmalar… Ve 1994’te Türkiye Çocuk Dergisi, Yurtdışı Baskılar ve Kültür Sanat… Yine asıl bölümümde kolları sıvamıştım. Bu mesaim, 2001’e kadar devam etti. Yaklaşık on sene hizmet verdim bu müessesede. Kültür sanat ve haber servislerinde…
Enver Ören 10 Şubat 1939 tarihine Denizli’nin Honaz ilçesinde doğdu. İlk ve Orta tahsilini Denizli’de bitirerek Kuleli Askeri Lisesi’ne, oradan da İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi’ne girdi. 1961 yılında lisans öğretimini tamamladıktan sonra kazandığı NATO bursu ile, bir buçuk yıllığına mesleki çalışmalar yapmak üzere Napoli’ye gitti. Türkiye’ye dönüşünde bir süre akademisyen olarak üniversitede çalıştı. 1970 yılında üniversiteden ve akademik hayattan ayrıldı ve birkaç arkadaşıyla birlikte gazeteciliğe başladı. Çıkardığı gazete önce Hakikat Gazetesi sonra Türkiye Gazetesi adını aldı. İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkan olan Enver Ören, Mücahit Ören’in babası, İslâm âlimlerinden Hüseyin Hilmi Işık’ın damadıydı.
Yoğun ve bereketli bir ömre sığdırılan hizmetlerden bazıları şöyle:
22 Nisan 1970 tarihinde Hakikat gazetesi yayına başladı.
1972 yılında Hakikat gazetesinin ismi Türkiye olarak değiştirildi.
1978’de bir ilke imza atılarak Türkiye gazetesi kapıya dağıtım sitemini başlattı.
1980’de gazete dağıtım teşkilatı kullanılarak pazarlama faaliyetleri başlatıldı.
1981’de Hakikat Ofset Baskı tesisleri faaliyete geçirildi.
1981’de Türkiye Çocuk dergisi yayın hayatına başladı.
1983’te Türkiye gazetesi ofset tekniği ile basılmaya başlandı.
1985’de Türkiye gazetesi 8 sayfadan 12 sayfaya, tirajı 119,000 ulaştı.
1989’da TGRT’ye temel teşkil edecek kaset fabrikası faaliyete geçti.
10 Aralık 1989 tarihinde Türkiye gazetesi tirajı basın tarihinin rekorunu kırarak 1,424,350 adet satıldı.
1993’te İhlas Haber Ajansı ( İHA) kuruldu.
22 Nisan 1993 tarihinde TGRT yayın hayatına başladı.
4 Ekim 1993 tarihinde TGRT FM yayına başladı.
Tabii bu saydıklarım daha ziyade İhlas Holding’in basın yayın dünyasındaki faaliyetleri. Bunların yanı sıra ticarî bir çok çalışma, organizasyon, atak ve başarı da var. Eğitim hizmetleri var, okullar kolejler var. Bütün bunların karşılığında alınan ödüller, “fahri bilim doktoru” unvanı var. Öğrenci yurtları ve bursları için kurulan İhlas Vakfı’nı unutmamak gerek.
1985’te Türkiye gazetesinde çalışmaya başladığımda büyük bir kadro kuruluyordu. Türk basınının emektar gazetecileri ve yazarları Mehmet Emin Alpkan, Ömer Öztürkmen ve İrfan Atagün Enver Bey’in “âkil adamlar” grubu içindeydi. Ayrıca Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Tarık Buğra, Abdülkadir Karahan, Sevinç Çokum, Vedat Zeydanlı, Sabahat Emir, Ayhan Songar, Gürbüz Azak gibi değerli yazarlar bir araya getirilmişti. Tercüman gazetesinin yöneticilerinden ve yazarlarından Ünal Sakman ve Kenan Akın da gazete çatısı altında toplanmıştı. Servet Kabaklı ve Kâmuran Abacıoğlu gibi seçkin muhabirler de bu gazetede hizmet vermeye başlamışlardı. Ömer Lütfü Mete Spor sayfasını yönetiyordu. Vehip Sinan, Yurdagün Göker karikatürler çiziyordu. Kısacası son derece iyi bir kadro Türkiye’de buluşturulmuştu. O seneler, yani 1985’ten sonraki dönem âdeta gazetenin altın yıllarıydı. Gazete hem kemiyet olarak hem de keyfiyet olarak iyi bir noktaya taşınmıştı. Bir bakıma zirveye varılmıştı. Gazete, televizyon, radyo, ajansın yanı sıra dergi grubu oluşturulmuştu. Çocuk dergisi, kadın dergisi, yemek dergisi, sektörel dergiler vs.
Müesseselerin tarihinde inişli çıkışlı devirler vardır. Gün geldi gazete bazı sıkıntılar yaşadı. Ardından büyük bir ekonomik kriz geldi. 28 Şubat sürecinin ağır baskısını unutmamak gerek. Zinde güçlerin gazetenin dinî yazılardan oluşan “Bizim Sayfa”sına tahammül edemedikleri ve çeşitli tehditlerle kaldırtmaya çalıştıkları bilinen bir gerçek. Sonra usta yazarlar ard arda vefat ettiler. TGRT’nin bocalaması, sonra elden çıkarılması… TGRT Haber olarak televizyonculuğa devam kararı… Ve bugünlere kadar gelindi. Bugün Türkiye gazetesi, ülkemizin seçkin gazeteleri arasında bulunuyor ve yayınına devam ediyor. Bu arada kültür sanata en çok değer veren gazeteler arasında olduğunu da bilhassa hatırlatmak istiyorum.
Büyük müesseseler, kurucu kadrolarını kaybettikten sonra da devam edenlerdir. Türkiye gazetesi, kurucusu merhum Enver Ören’in, “Bâbıâli’nin Enver Ağabeyi”ni kaybetti. Ama İhlas grubunun amiral gemisi olan gazete inanıyorum ki, ilkelerinden taviz vermeyerek yürüyüşüne devam edecektir.
Bu vesile ile bazı düşüncelerimi ve tekliflerimi hem okuyucularımla paylaşmak hem de başta Nuh Albayrak olmak üzere Türkiye gazetesi yöneticilerine sunmak istiyorum. Ola ki, uygun bulunur ve bu temenniler hakikate dönüşür.
Öncelikle bir an önce bir “Enver Ören Basın Ödülleri” hazırlanmalıdır. Seçkin ve usta gazeteciler jüriye seçilmelidir. Sonra her yıl çeşitli dallarda (Köşe yazısı, makale, fotoğraf, haber, röportaj vs.) bu ödüller için yarışmalar açılmalıdır. Gazete kurucusunun vefat yıldönümünde bu ödüller büyük bir törenle sahiplerine verilmelidir. Bu şekilde başta Türkiye gazetesi olmak üzere basınımıza genç kalemler, taze soluklar, yeni gazeteciler kazandırılmalıdır.
Bir “Enver Ören Anma Kitabı” için kollar sıvanmalıdır. Hayatı, hizmetleri, fikirleri bu kitapta yer almalıdır. Kendisiyle yapılmış röportajlar bu esere katılmalıdır. Ayrıca unutulmayacak fotoğraf karelerinden meydana gelen bir albüm eklenmelidir. Ve tafsilatlı bir kronoloji… En önemlisi de yakından tanıyanların tanıklıklarına başvurulmalı ve böylece hâtırası yaşatılmalıdır. Türkiye gazetesinin Çatalçeşme Sokağı üzerindeki binası bir çok hâtıraların yaşandığı ve artık İhlas camiasıyla özdeşmiş bir yapıdır. Bâbıâli tükendi, hiç olmazsa bazı sembol binalar kurtarılmalıdır. Bu bina “Türkiye Gazetesi ve Enver Ören Müzesi” haline getirilmelidir. Katlar ve odalar gazetenin eski nüshalarından oluşan arşivle ve câmekanlı bölmelerle korunacak hâtıra fotoğraflarıyla donatılmalıdır. Türkiye gazetesinde daha önce çalışmış (vefat eden ve yaşayan) bütün gazetecilerin fotoğrafları bu salonları süslemelidir. Hiçbir gazete böyle bir müze kurmadı, hepsi de apar topar çekip uzaklara gittiler. İnanıyorum ki Türkiye, bu konuda da örnek olacak bir davranış sergileyecek ve tarihî Bâbıâli’de ilk gazete müzesini kuracaktır.
“Bâbıâli’nin ağabeyi” Enver Ören bir vefa adamıydı, öyleyse ona da en yüksek derecede vefa gösterilmelidir. Bu vesile ile kendisine Allah’tan rahmet ve mağfiret, başta Ahmed Mücahid Bey olmak üzere Ören ailesine, gazete yöneticilerine, yazarlarına ve çalışanlarına, İhlas mensuplarına, Türkiye’deki ve dünyadaki bütün sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Kabri nur, mekânı cennet olsun.
Mehmet Nuri Yardım
Sanatalemi 25.02.2013
Bunlar ne güzel teklif ve düşünceler böyle… Hem çok duygulandım hem içim coştu inanın… İnşallah dikkate alınır, inşallah gerçekleşir! Çok çok yerinde, çok çok güzel olur gerçekten…
Düşünen gönlünüz, yazan elleriniz dert görmesin efendim. Gönül dolusu saygı ve sevgilerle…
Hicran Seçkin
Hakikattem Peygamber efendimizin aleyhi selamın ahlakı ile ahlaklanmış ve Babıali de bir insan yok ki ondan razı olmasın sağcı solcu işçi patron kimi derseniz Enver Ağabeyimizi özenler bile bakıyorum onun güzel ahlakından bahs ediyorlar Ne mutlu ona Bir insan düşünün 1. Giybeti yasaklar 2. ona hakaret eden düşman gibi görüneni af eder ve iyilik eder 3.Mütevazi nefis yok işçi müdür fakir zengin herkese son derece muhabetli ve muhatablı 4. Sabırlı ve metanetli 5. Güller yüzlü kimsenin hatalarını söylemeyen setr eden. Bu ancak peygamberin ahlakıdır. Büyle bir insan nın vakfı Hayatı anlatılmasa kimin hayatı anlatılsin düşünenlerden Allah razı olsun. Ellerinden öperim.
Mehmet bey ağzınıza yüreğinize sağlık. Enver Abinin aramızdan ayrılması ile inanın güneşi batıp karanlıkta bocalayan böcek gibi idim. Bu teklifleriniz yüreğime su serpti. Güneşin tekrar doğacağına ve Enver Abiyi ve fikirlerini kıyamete kadar yaşayacağına inandım. Gönlüme su serptiniz. Enver Abisiz bir dünyada yaşamanın manasız olacağına öyle inanmıştım ki. Bu tekliflerinizin hayata geçirileceğine inancım sonsuz. Ancak o zaman yaşamak anlam kazanır… Sevgi ve saygılarımla.
Faruk İfa