Başbakan Erdoğan, emekli Orgeneral Ergin Saygun’dan sonra İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Enver Ören’i de hasta yatağında ziyaret etmişti. O günlerde bir Enver Ören yazısı yazmayı düşünüyordum. Hatta yazacaklarımı da zihnimde toparlamıştım.
Ölüm haberi geldiği andan itibaren yazmayı düşündüğüm her şey uçup gitti. Peygamberimizin ifadesiyle “ağızların tadını bozan ölüm” böyle bir şey işte…
Artık kimsenin zerre miktarda haksızlığa uğratılmayacağı en yüce mahkemede.
Enver Ören için “islami medyanın kurucusu” dersek sanırım abartmış olmayız.
Bu macera, 30 yıl önce ses kasetleriyle çoğaltılan “bant tiyatroları” ile başlamıştı. Türkiye gazetesi ile promosyon olarak verilen bu kasetleri, hatırı sayılır bütçelerle çekilen “Evliya Filmleri” takip etti. Bunlara radyo ve televizyon da eklenince bir hayal gerçek oldu. Artık Türkiye’de Müslümanların da bir medya gücü vardı…
DEVLET OTORİTESİNE SIKI SIKIYA BAĞLIYDI
Enver Ören ve çevresine yöneltilen birçok eleştiri vardı. Bunların başında ise dünya görüşü ne olursa olsun yöneticilere her zaman yakın durmaları geliyordu.
Turgut Özal ile dostlukları ise “devlet yöneticisine itaat” düşüncesinin çok üzerindeydi. Özal, dostu olarak gördüğü Enver Ören’e sınırsız destek verdi.
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı dönemi içen aynı şeyleri söyleyemeyiz. Demirel, Enver Ören hakkındaki düşüncelerini “durakta beklemez, gelen otobüse biner” cümlesiyle özetliyordu.
Aslında “devlet yöneticilerine itaat” çizgisin Enver Ören’in siyasi duruşu ile doğrudan bir ilgisi yoktu. Ören’in beslendiği dini gelenek, muhalif bir siyasi duruş sergilemesine izin vermiyordu. Nakşibendi tarikatına yakın bir islami oluşum olan ve “Işıkçılar” adı verilen tasavvuf hareketinin kurucusu olan Hüseyin Hilmi Işık, aynı zamanda Enver Ören’in de kayınpederiydi. Hüseyin Hilmi Işık, devleti yöneten kim olursa olsun, bir insanın kendi devletine isyan etmesini “fitne” olarak tanımlıyordu:
"Müslüman devlet olsun, kafir devlet olsun, adil olsun, zalim olsun, kendi devletine isyan etmeye, vatandaş kanı dökmeye, birbirine saldırmaya cihad denmez. Fitne, fesat çıkarmak denir… Müslümanlar devlete karşı isyan etmez, kanunlara karşı gelmez…" (Saadet – i Ebediye, sf. 389)
Hüseyin Hilmi Işık’ın vefatının ardından cemaatin başına geçen Enver Ören, devlet otoritesine sıkı sıkıya bağlı olmaya devam etti. Bütün gazetecilik faaliyetinde bunu birinci vazife olarak gördü. 28 Şubat sürecinde de bu bağlılığını sürdürdü. Bu süreçte grubunun yara almadan devamını sağlamak için Kenan Evren’in Eski Basın Müşaviri olan Ali Baransel ile çalıştı. Ancak Baransel de İhlas Holding’in 28 Şubat sürecinden en ağır darbeyi almasını engelleyemedi.
CEMAATİ, GELENEK İLE BAĞLARINI KOPARMADI
REFAHYOL Hükümeti’ne verdiği destek Enver Ören’e pahalıya patlamıştı.
Herkes kaçıp gideceğini düşünürken pes etmedi Enver Ören. Kendi yöntemleri ile mücadele etmeye kararlıydı.
Bu dönemde islami sermaye grupları ile birlikte İhlas Holding’in de anılması her şeyi alt üst edebilirdi. Baştan aşağı bir imaj değişikliğine gidildi.
1993 yılında vatandaştan toplanan paralarla kurulan ve islami bir çizgide diziler, filmler ve sohbetler yayınlayan TGRT’ye bir haller olmuştu…
Bir dönem terlikle dolaşılan ve toplu namazların kılındığı İhlas Holding’in koridorlarını artık Seda Sayan, Sibel Can, Muazzez Ersoy ve Gülben Ergen aşındırıyordu.
“İslami TV” hayalleri 28 Şubat ile birlikte suya düşmüştü.
Bir de not düşeyim. İhlas Holding medyasında bu değişim yaşanırken, cemaatin gönüllüleri, geleneğe bağlı İslam anlayışlarından en küçük taviz vermedi. Enver Ören’in de bir dönem yaşadığı Fatih ilçesinde ve özellikle Yavuz Selim bölgesinde yaşayan cemaat gönüllüleri, Hüseyin Hilmi Işık tarafından kaleme alınan “Saadet-i Ebediye” isimli eserdeki islami bilgileri kelimesi kelimesine uyguladı. TGRT’de müzik eğlence programları yayınlanırken onlar ilahilerde bile enstruman kullanılmasına karşı çıktılar.
Keşfettikleri abone sistemi ve ücretsiz dağıttıkları “İslam Alimleri Ansiklopedisi”ile bir milyon gibi rekor bir tirajı yakalayan Türkiye gazetesi, artık tirajını da inandırıcılığını da yitirmişti.
Türkiye’nin dört bir yanında faaliyet gösteren gönüllü pazarlama ve gazete dağıtma ordusu da eskisi kadar şevkli ve heyecanlı değildi.
EN BÜYÜK HATASI SEBAHATTİN ÖNKİBAR
Enver Ören medyasından birçok kişi geldi geçti. Hiçbiri Sebahattin Önkibar kadar Enver Ören’e zarar vermemiştir. Bugünlerde Ulusal Kanal’da program yapan ve İhlas camiasını deşifre eden Önkibar, sanırım Enver Ören’in de en büyük pişmanlığı olmuştur.
Enver Ören, insanlarla iletişim kurmakta zorlanan biri değildi. Bir tek Devlet Bahçeli ile yıldızları barışmadı. Devlet Bahçeli ve Enver Ören görüşmeleri hep gergin geçti.
AK Parti dönemi İhlas Holding için hasar tespiti yapma ve toparlanmaya çalışma dönemi oldu. Başbakan Erdoğan, kendisine hiç sorun çıkarmayan Enver Ören ve medyasına karşı sıcak ama mesafeliydi.
Her fani gibi güzel işler de yaptı, hatalar da. Hiç şüphesiz yaptığı olumlu işler çok daha fazlaydı. Bazıları için tartışmalı bulunsa da islami yayıncılık ve medyaya verdiği önem ile bir döneme damgasını vurdu.
Bir insanın, yasal olarak ödemek zorunda olmasa da borçlarını ödemeye gayret etmesi bir erdem midir bilmiyorum ama İhlas Finans ve İhlas Konut’un borçlarının %90’ını gecikmeli de olsa ödedi.
Son 15 yıl içinde yaşanılan olumsuzluklar, onu erken denilecek bir yaşta sevenlerinden ayırdı. Umarım kurduğu eserler vefatından sonra da hayırlı işler yapmaya, yeni insanlar yetiştirmeye devam eder.
Allah rahmet eylesin…
İsa Tatlıcan
(Milat / 25 Şubat 2013 Pazartesi)