Enver Abi’li hatıralar (Sadık Söztutan – Allah de be yav!)

 
Ensemize yalancı tokadını atar, gülerek “Tövbe de be yav!” diye bağırırdı. 
Ya da çarpıcı biz söz söylerdi, ibretlik bir menkıbe anlatırdı, finali öyle yapardı: Allah de be yav! 
“Ölüm sevgiliye kavuşmaktır” derdi. Sevgiliye kavuştu. O öldü diye değil, biz kaldık diye üzülüyoruz. Onsuz bir dünyada yaşamak… Böyle bir akıbeti hiç aklımıza getirmediğimiz için büyük boşluğa düştük.
 

“Ya Rabbi Enver Ağabeyimizi başımızdan eksik etme!” diye duaya alışmış diller, vefatından sonraki ilk namazda bocaladı, titredi, bir an ne diyeceğini bilemedi… 
Hepimize dokundu. Sımsıcak elleriyle elimize, yüzümüze dokundu. İş vererek, adam muamelesi yaparak, evlendirerek, çocuklarımıza isim vererek, ev sahibi yaparak hayatlarımıza dokundu. 
Derdimiz derdi oldu. 
Daha iyi bir iş buldum diye ayrılan birisi için “Kurtulduk” diye sadaka dağıttı, o kişi dönüp geldi, tekrar işe aldı. 

2002’nin ağustos ayında kanser olduğumu öğrenince ziyaretlerine gitmek istedim. Kendi kendime diyordum ki, “Bana bir kere sarılsa şifa olur.” 

Yalova’daydılar. Kalabalık bir cemaatle mescitte öğle namazı kıldık. Orada önemli ağabeylerimiz vardı. İzhar edilmiş herhangi bir talebim olmamasına rağmen, bendenize dönüp, “Sen odama çık, geliyorum” dedi. 
Geldi. Sohbetinin arasında, “Ben herkese iyilik yapmaya çalıştım, neden beni arkadan bıçakladılar bilmiyorum” dedi. Bendeniz ağlamaya başladım. 
Bir süre sonra, “Ameliyat olacağım” dedim. “Ayağa kalk” buyurdu. Kollarını açıp sarıldı. Bir süre tuttu; bırakırken, “Ameliyattan sonra eskisinden daha sağlam olacaksın” diye müjde verdi. 

Ameliyat olduğumda 41 yaşındaydım ve o güne kadar bir deri bir kemiktim; 65 kiloyu hiç geçmemiştim. Bugün 90 kiloyum ve sağlığımdan utanıyorum. 


“Bana para vermeyin, çünkü hemen dağıtıyorum” derdi. 

Çocuklarıyla ortada kalmış gözyaşı döken bir kadını televizyon haberlerinde gördüğünde sarsıla sarsıla ağlamış, hemen o kadını buldurup ev vermişti. 
Sırf onu tanımış olmak bile dünyaya gelmeye değdi. 

1983 senesinde odalarına girdiğimde, yanlarında bulunan Mehmet Emin Alpkan, “Bu insanları nereden buluyorsunuz. Hepsi sizi çok seviyor” deyince, “Benim canım onlara feda olsun” anlamına gelecek öyle bir söz söylediler ki, kullandıkları kelimelerle yazmaya elimiz gitmez. 


1973’te babam, 2000’de ablam, 2005’te ağabeyim, 2006’da annem öldü. Onları bir kez daha ve sadece bir an görebilmek için kalan ömrümü feda ederim. Hepsi acıydı. Ama Enver Ağabeyimin acısı bambaşka… 

İsmimizi görsün, resmimizi görsün, cismimizi görsün diye çabalar, sadece onun için yazar, sadece ona beğendirmeye çalışırdık kendimizi… 

Varis bırakmasaydı ne yapardık biz? 

“Anam dee!” 



 

Holding imkânlarından ve arkadaşlarımın çalışmalarından milyonda bir kendi menfaatimi düşünmedim. 

Herkesi kendimden daha kıymetli gördüm. Kimseyi incitmemeye çalıştım. Hiç kimseye işçi diye bakmadım. Kimseyi diğerine ezdirmemeye çalıştım. 

Herkesin bütün isteklerine elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalıştım. Bazılarının hallerine bakarak karşılıksız yardımlarda bulundum. Hep vermeyi düşündüm. Almak hiç aklıma bile gelmedi. 

Ömrümde hiç kimseyi incitmemeye çalıştım. 


Çok zarar ve sıkıntı çektim. Ama hiç kimsenin yüzüne vurmadım, sabrettim.

Sadık Söztutan (2 Mart 2013 Cumartesi / Türkiye)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir