Güzel ördek yavruları [15 Temmuz 2000 Cumartesi]

‘Çirkin ördek yavruları’nın aslında çok güzel hikayeleri vardır, değil mi?..
Aslında bütün ördek yavruları güzeldir…
Ve aslında bütün “çirkin ördek yavruları” da habire anlatılan bu güzel “Çirkin ördek yavrusu”nu dinler, ama bu hikayenin aslında ne anlattığını, KİMİ anlattığını akıl edemez!..

Şu hayatın en ilginç tuhaflıklarından birini benim ailemde de, senin ailende de; yani hepimizin ailesinde gözleyebiliriz, gözlemleyebilirsiniz…
Neden bahsediyorum sizce?
İnsanlardan elbette…
Yaradılış farklılıklarından, karakter özelliklerinden…
Veya, şöyle anlatmaya çalışayım; “hamurumuza” diğerlerinden daha fazla katılmış olan “özel maddemiz”in bizde nasıl şekillendiğinden, bu hususiyetin hayatın uygulama “atölyesinde” ortaya nasıl çıktığından…
…Üstelik bunu nasıl ve ne kadar farkettiğimizden…
…Eğer farkettiysek, günlük olaylar karşısında (kendimize has reflekslerimizden hariç) etki sağlayıcı bir tepki geliştirip geliştirmediğimizden…
…..
Bu durum hep ilgilendirdi beni, ilgilendirmeye de devam edecek…
Neden?
Çünkü biz hayatın içindeyiz ve karşımızdaki de hayatın içinde…
…..
Hatta ölümler ve ölümlerin ardındaki gelişmeler bile “insanların hayatlarına şekil ve renk veren” özellikleriyle alakalı olarak biçim alıyor.
Kişiliklerdeki farklılıklar o kadar önemli ki…
Şu an kesinlikle, bir insanın; “iyi insan olmasından veya iyi insan olmamasından” bahsetmiyorum.
Bahsettiğim, farklılıklar ve bizim bunu farketmemiz.
Aslında çok kolay…
Gerçekten çok kolay “aynaya bakıp” kendimizi görmek.
Ama önce “bunun bir ihtiyaç olduğunu hissetmemiz ve bunu bilmeyi istememiz lazım… Nasıl diyeyim; kendimize bir kere “acaba” dememiz lazım… “Bahsedilen ben olabilir miyim?” sorusunu aklımızdan geçirmemiz lazım… “Dünyanın tek insanı ben değilim, acaba benden başka ‘mükemmel’ler de bulunabilir mi şu yeryüzünde?” diyebilmemiz lazım…
Yüzümüzü hiç görmeden kendimizi dünya güzeli sanıp herkeste kusur bulmaktan; kendi fikrimizi hiç sorgulamadan bütün düşünceleri aşağılamaktan vazgeçmemiz lazım…

Bir soru işareti…
Sadece “bir soru işaretidir” benim tavsiyem.

Çirkin ördek yavrusunun hikayesini bütün civcivler dinledi…
Ama hiçbirinin aklına bunun “niçin anlatıldığı” gelmedi!
…..
Çirkin ördek yavrusunun hikayesini bütün civcivler dinledi…
Ama hiçbirinin aklına başını öne eğmek gelmedi!..
Çünkü başını eğen yavrulardan hepsi kendi ayaklarını görebilecekler ve tavuk yumurtasından mı, ördek yumurtasından mı çıktıklarını anlayabileceklerdi!..
Bunu bilmeleri ise “iyi veya kötü” olduklarını söylemeyecekti elbette onlara, söyleyemezdi de…
Peki ne faydası olacaktı, bunu bilmelerinin?..
“Kendilerine benzeyenlerden bir kılavuz” bulup, kendi içlerinde zaten mevcut olan özelliklerini geliştirmelerini sağlayacaktı kendilerini tanımaları…
BU NE KADAR HEYECAN VERİCİ BİR TANIMA VE TANIMLAMA, düşünebiliyor musunuz?..
Tamamen farklı bir noktada durmak belki, ama tamamen de farklı bir açıdan bakmak, öyle değil mi?..
Yani, bir ömür boyu; ne paytak paytak yürüyorsun diye seninle alay edilsin, ne de diğerleri yüzemiyor diye onlarla sen alay et…
Ama kendi özelliğini bil; güzelliğini geliştir, eksik taraflarını tamamlamaya ve güçlü yönlerinle de diğerlerine yardımcı olmaya çalış…

Bahsettiğimiz çok taraflı bir konu aslında…
Yani öyle bir yazı yazacaksın ki, bu; “insan sayısınca yüzeyi bulunan bir zarı” atmak ve senin numaran (kişiliğin-karakterin) bulunan yüzü düşürmek kadar isabetli olacak!..
Sonra?..
Çirkin ördek yavruları (eğer akıllarına gelirse) belki başlarını önlerine eğecekler ve kendi ayaklarına bakacaklar…

Geçenlerde bir meyve bahçesindeki kavakla…
Yahut kavak fidanlığındaki çınarla konuştum!..
Çünkü bütün diğer ağaçlar ömürleri boyunca onun hakkında konuşmuşlardı, ben hep duymuştum.
Hiçbiri onu… Daha doğrusu onun “kendilerini beğenmeyişini” beğenmiyorlardı!..
Tuhaf olan; ben de hiçbir söz söyleyemedim ona.
Çünkü büyümüştü, koskocaman bir ağaç olmuştu artık.
Benim, bir kavağa; “Çünkü sen bir kavaksın!..”
Ya da bir çınara; “Çünkü sen bir çınarsın!..” demem saçmalık olmaz mıydı?..
…..
Bütün meyve ağaçları onu meyve vermediği için suçluyordu. Halbuki onun dünyasında meyvenın yeri yoktu ki. Ona göre diğer bütün güdük ağaçlar aptaldı, veya kısa ömürlü bu odunluklardan ne umulabilirdi ki?!..

Veya şimdi (tam şu an) şu sorulabilirdi:
Bu yazı ne anlatıyor veya ne anlatamıyor yine?
Elcevap: Hiç!..
Yine, gene, tekrar, hâlâ, hep siz… Yani her zaman “kendiniz” anlayacaksınız!
…..
Çünkü siz istemediğiniz sürece, size hiç kimse hiçbir şey anlatamayacak…
Ve hiçbir şey öğretilememiş kişilerse, doğdukları zamanki bilgileriyle mezarlarına girecekler!

Stop
Muammer Erkul
15 Temmuz 2000 Cumartesi

1 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir