(Sanki) Herkes o kadar doğru ki;
Hep benim yanlışımı görüyorlar…
(Hâlbuki) Ben o kadar doğruyum ki;
Hep başkasının yanlışını görüyorum…
Eskiden koşan bir at gibi yazıyordum…
Yelelerim dalgalanarak savruluyordu bahar rüzgârında. Kuyruğumsa, ibrişimden bir şal gibi dümdüz geliyordu ardımdan… Her kasım her kasılmasında; güneş altında parlayan dalga uçları gibi ışıldıyordu… Küçük böcekler gibi yürüyordu terim tenimde. Gıdıklanıyordum… Toprağı dövüyordu nallarım: Güpüdük, güpüdük… Yere vurdukça ayaklarım, dinliyor ve bundan büyük bir haz alıyordum… Yükseklerde bir doğan süzülüyordu. Kanat uçlarından ve gagasından tanıyordum onu. İnadına hızlanıyordum… Papatyalar açılmış oluyordu o zaman. Arılar uyanmış oluyordu. Kelebekler, rüzgâra kapılmış gelincik yaprakları gibi uçuşuyordu… Başım dönüyordu çiçek kokularından. İçim bayılıyordu… Henüz yeni doğmuş, bacakları titreyen, püskül kuyruklu ve çel çel bakınan birkaç tay, bana dikiyordu gözlerini. Ben, ensemi yükseltip kuyruğumu kaldırıyordum. Söylemiyordum başka söz, ama onlar; olacaklarsa benim gibi olmaları gerektiğini, anlıyorlardı!
Koşan bir at gibi yazıyordum eskiden… Bir atın koşması gibi yazıyordum eskiden… Eskiden… O eskidendi…
Baktım ki bir gün;
Çok kelime değil, çok mana lazımmış…
…..
Hem de öyle ki;
Sadece bu bir satırı yazabilmek için… On yıldan fazla zaman… Her gün, en az bir tane günlük yazı yazdım!
…..
Şimdiyse, bilemiyorum;
Bu satırı anlamak için de, bir o kadar zaman geçmesi gerekecek mi?
Tekrar tekrar tekrarda fayda var…
Hepimiz diyoruz ki:
“Herkes, kendi kusurlarını değil; bende olanı görüyor…
Halbuki…
İşte, siz de bakın; bende bir kusur yok ki…
..onlarda var!”
Yani…
İnsan bir kapı merceği…
Hep dışarıya bakıyor…
İçeriyi göremiyor!
Stop
Muammer Erkul
23 Mart 2006 Perşembe