Hançerin kabzası [18 Ağustos 2002 Pazar]

Kızkulesi, bir hançerin kabzasıdır aslında;
İstanbul’un eteğine saplanmış!.. 

Sanırım ki, ilk rüzgârda savrulurdu İstanbul;
Eteğinde olmasaydı bu kule…
Bu kule;
Bir hançerin kabzasıdır aslında!.. 

Tenim delinmeseydi, ve canım değilmeseydi; kalmazdı ki İstanbul!..
Şu ucundan saplanmasaydı kule;
Savrulunca rüzgârda dökülürdü denizi… Dalgalar kovalaşamazdı yavru kediler gibi Salacak ile Sarayburnu arasındaki düzlükte…
Kızkulesi saplanmasaydı eğer, başına geçerdi İstanbul’un, eteği… Kararırdı güneeş ve gözler gözleri görmezdi!..
Şu gözüm seni gözmez,,, ve sen, beni görmezdin! 

Kızkulesi, bir hançerin kabzasıdır aslında;
Mekânı sabitleyen!
Gönlümü sabitleyen, ve gönlünü!.. 

Özgürlüklerin ismi olan beyaz kuşlar tepesinde dolaşsa da Kızkulesi’nin… Kızkulesi, mahpushânedir; içime, ve içine!..
Mahkûmiyettir, aslında bize!
Sen dışarıyı ve ben içeriyi özlerim!..
Ve ben, her gün her gece… Yüreğinden bağlanmış martı gibi uçarım tepende, de belki haberin olmaz!.. 

Kızkulesi, canıma batar; üzüm sepetindeki yılanın dişi gibi!..
Kızkulesi, canıma batar; göz, gözü görmedikçe… 

Fırtınalar savurur muydu bilemem artık… Bilemem, koparır mıydı İstanbul’u ve çarpar mıydı yine kendi suratına?..
Gözler gözleri görmez olur ve göklerle denizler karışır mıydı birbirine?..
Kopar mıydı gönlümüzün ipi, bağlandıkları yerden?.. 

Korkarım ki; eteğinde olmasaydı bu kule, ilk rüzgârda savrulurdu İstanbul!..
…..
Kızkulesi, bir hançerin kabzasıdır aslında;
İstanbul’un eteğine saplanmış!..

Stop
Muammer Erkul
18 Ağustos 2002 Pazar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir